Kastamonu Lahikası | Mektup 86 | 127
(127-127)

“Risâle-i Nur’un küçük ve ma’sûm şâkirdlerinin elli-altmış talebesinin ve kırk-elli ümmi mübârek ihtiyârların ve kıymetdar üstadlarının yazdıkları tevafuklu ve şirin nüshaları bize göndermişler. O parçaları yedi cild içinde cem’ettik.

Bu mübârek ümmi ihtiyârların kırk sene sonra Risâle-i Nur hâtırı için her işe tercihan yaziyâ başlamaları ve ma’sûm çocukların, Risâle-i Nur’dan ders aldıkları ve yazdıkları risâlelerin bir kısmıdır. Onların bu zamanda, bu ciddî çalışmaları gösteriyor ki, Risâle-i Nur’da öyle ma’nevî zevk ve câzibedar bir nur var ki, mekteblerde çocukları okumağa şevkle sevketmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe ederek bir lezzet, bir sürûr, bir şevk Risâle-i Nur veriyor ki; çocuklar ve ümmi ihtiyarlar böyle hareket ediyorlar.

Hem bu hal gösteriyor ki, Risâle-i Nur kökleşiyor. İnşâallah onu hiçbir şey koparamayacak; ensal-i âtiyede de devam edip gidecek.

Aynen bu ma’sûm küçük şâkirdler gibi, Risâle-i Nur’un câzibedar dâiresine giren bu ümmî ihtiyârların, kısmen çobanların ve yörük ve efelerin bu zamanda, bu acîb şerâit içinde herşeye tercihan Risâle-i Nur’a bu sûrette çalışmaları gösteriyor ki, bu zamanda Risâle-i Nur’a ekmekten ziyâde ihtiyaç var ki; çiftçiler, çobanlar, yörük efeler (Hâşiye) hâcât-ı zarûriyeden ziyâde bir hâcât-ı zarûriyeyi, Risâle-i Nur’un hakaikını görüyorlar.”

* * *

(86)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bu tarafta yol kapandı, posta gelmiyordu. Sizlerden gelecek bir mektub veya bir risâleyi bekliyordum. Şimdi ruhuma bir ihtar ile daha beklemeyerek, burada hüsn-ü te’sirini gösteren üç parçayı gönderiyorum. Ma’sûmların ve ümmi mübâreklerin ve ihtiyârların ve kahraman Tahirî’nin nüshaları, parlak bir tarzda fütûhat yapıyorlar. Yalnız cüz’î birkaç parçayı tashih ederken zahmet çektim.

Fakat o zahmet, bana tatlı geliyordu. Hem ayn-ı rahmet oldu. Beni de o ma’sûm ve mübâreklerin kafilesine dâhil ederek, benim hattıma benzedikleri için, kendim o parçaları yazmışım gibi tam sâhib oldum. Eğer ben yazsaydım, aynen onlar gibi olurdu.


Hâşiye: Bilhassa Risâle-i Nur kahramanlarından Şükrü Efe ve bilhassa dağ kumandanı Çoban Veli’nin ve yörük aşiretlerinden Bahadır Süleyman’ın ve emsâlinin gayretlerine işarettir.

Ses Yok