Sâniyen: Burada lise mektebine te’sirli bir nur girdi. O da Otuz ikinci Söz’ün Birinci Mevkıfı, Otuzuncu Lem’a’nın İsm-i Adl ve Hakem Nükteleri, Tabîat Lem’ası hâtimesine kadar, Âyet-ül Kübra’nın “Evet bu dünya memleketine ve misafirhanesine giren herbir misafir...” diye başlayan Birinci Makam’ın başından -ilham, vahiy mertebeleri hariç kalıptâ on sekizinci mertebe olan kâinatın hudûs hakîkatı tâ imkana kadar, yeni hurufla, bir ihtar-ı ma’nevî ile izin verdik. Daktilo (el makinası) ile kendilerine yazdılar. Siz de bu dört parçayı birden cild yapıp, yeni hurufla, ehl-i inkâra on ikilik top güllesi gibi atabilirsiniz.
Ben bu sene çok zaîf ve ihtiyâr ve âciz bir halde bulunduğumdan, genç kardeşlerimden ma’nevî muâvenetlerini bu mübârek şuhûr-u selâsede rica ediyorum. Herbirisine birer birer selâm ve dâreynde selâmetlerine dua ediyoruz.
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bugünlerde Kur’an-ı Hakîm’in nazarında îmândan sonra en ziyâde esâs tutulan takva ve amel-i sâlih esâslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i sâlih; emir dâiresinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def’-i şer, celb-i nef’a racih olmakla beraber; bu tahrîbât ve sefâhet ve câzibedar hevesât zamanında bu takva olan def’-i mefasid ve terk-i kebâir üss-ül esâs olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.
Bu zamanda tahrîbât ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahrîbâta karşı en büyük esâstır. Farzlarını yapan, kebîreleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebâir-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır.
Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerâit içinde çok hükmündedir.