Sûre-i Zümer’de
âyet-i azîmenin ma’nayı sarîhinden başka bir ma’nayı işâri tabakasının külliyetinde dâhil bir ferdi Risâle-i Nur ve tercümanı olduğuna kuvvetli bir delil buldum. Çünki
cümlesi, hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî ile bin üçyüz yirmidokuz veya sekiz eder. Demek ( ) külliyetinde ve ( ) işaretinde dâhil ve medâr-ı nazar bir ferd, inşirah-ı sadır (Hâşiye) nuruyla başka bir halete girip, eski sıkıntıdan kurtulup, nûranî bir mesleğe giren bir şahsı, eski ve yeni harb-i umumînin gelmeye hazırlanmaları olan o dehşetli tarihe ve o ferdin vaziyetine remzen bakar.
’deki
kelimesi, Risâle-i Nur ismine ve ma’nasına hem cifri, hem sûreti, hem ma’nası tevafuk ettiği gibi;
cümlesinin de makam-ı cifrîsi gösterdiği tarihte Risâle-i Nur’un tercümanı olan Üstadımın -tahkikatımla- aynen vaziyetine tevafuk ediyor.
Çünki o zamanda harb-i umumînin mebde’lerinde, Üstadım eski âdetini vesâir ulûm-u felsefe ve ulûm-u âliyeyi bırakıp, tam bir inşirah-ı sadırla Risâle-i Nur’un fatihası ve birinci mertebesi olan İşarat-ül İ’caz tefsirine başlayıp, bütün himmetini, efkârını Kur’an’a sarfetmeğe başladığına tevafuku kavî bir emâredir ki; bu asırda o küllî ma’nayı işâri de medâr-ı nazar bir ferd, Risâle-i Nur’un tercümanı ve şâkirdlerinin şahs-ı ma’nevîsini temsil eden mümessilidir.
----------------------------------------------------------------------------------------------
(Hâşiye): Bu şerh-i sadra münâsebetdar bir tevafuktur. Üstadımdan anladım; yirmibeş senedir dâima ve en mühim bir duası "Allahümmeşrah sadri lilimani vel islami "münacatı olmuş.