Hem müşterileri de aramağa mecbur değiliz, müşteriler yalvarmalı. O kardeşimiz, hakîkaten hâlis ve tam sadık. Kalemi gibi, kalbi, ruhu da güzel. Fakat birden herşeyi mükemmel ister, onun için biraz sıkıntı çeker. Mümkün olduğu kadar hem ihtiyat etsin, hem de mübtedi’ hocalara mübareze kapısını açmasın. İnşâallah Cenâb-ı Hak onu muvaffak eder.
O mıntıkada kendi gibi hâlis rükünleri bulur, belki de bulmuş.
Biz başta onu ve onun etrafındaki Risâle-i Nur şâkirdlerini tebrik ediyoruz. Onların az hizmetlerine çok nazarıyla bakıyoruz. Ben buradan onlarla muhabere ve müşavere edemediğimden; sizler benim bedelime, o kardeşlerimize hem selâmımızı, hem ma’nevî kazançlarımıza haslar dâiresinde, Âtıf’ın sadık rüfekası ünvanı altında dâhildirler. Her sabah yanımızda ma’nen bulunuyorlar.
Azîz, Sıddık, Müteyakkız, Samimî, Müttehid, Mübârek Kardeşlerim!
Ben de sizi tebrik ediyorum ki, şeytan-ı cinnî ve insînin desiselerini akîm bıraktınız. Cenâb-ı Hak sizi bu hizmet-i nuriyede dâima muvaffak eylesin, âmîn. Ve sizden ebeden razı olsun, âmîn.
Eskide bir zaman Barla’da, bütün tarîkatların şecere-i külliyesini tanzim ve istinsah etmek için Hâfız Ali ile Hüsrev o vakit o işde bulundular, çalıştılar. Tâ o vakitte bu iki zât, ileride Risâle-i Nur’a ehemiyetli hizmette bulunacaklarını ve başta iki göz gibi, iki bakar bir görür, diye kuvvetli bir temenni ile ümid etmiştim. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki; o ümidim, o zamandan beri tahakkuk etti ve ediyor ve şimdi tam oldu.