Aziz, Sıddık, Mübârek Kardeşlerim!
Sabri’nin ta’biriyle, Risâle-i Nur’un zülfikarı olan Hizb-ül Ekber-i Nurî elhak me’mulümüzün fevkinde gâyet parlak ve güzel ve dikkatli ve sıhhatlı ve yanlışları pek az bir tarzda Cenâb-ı Hakk’ın inâyetiyle vücûda gelmiş. Hâfız Ali, Tahirî, Hâfız Mustafa bu vazifede elhak tam çalışmışlar. Risâle-i Nur’un eline bir elmas kılınç verdiler.
Kardeşlerim!
Bu kudsî hediyeniz bu şehre girdiği aynı zamanda, daha biz haber almadan, memleketimizde talebeler bir kitaba başladığı zaman, (Kürdçe)
nâmında bir ziyâfet verdiklerine tam bir misal olarak, Risâle-i Nur’un beş talebesi, ayrı ayrı köylerde, ne biz, ne onlar postadan haberimiz yokken, güya bu kudsî kitabın
’si olarak herbiri, ayrı ayrı taamdan mürekkeb bir küçük ziyâfet nev’inde getirdikleri, hiçbir sebeb yokken, bütün bütün âdeta muhalif bir tarzda o beşlerin bu noktada ittifakı ve tevafukları, beşimiz (Ben, Emin, Feyzi, Hilmi, Tevfik) müttefikan karar verdik ki, tesâdüf kat’iyyen imkanı yok. Demek buradaki medrese-i nuriyenin
’si olarak, Rahmet-i İlâhiye tarafından bir kerâmet-i nuriyedir.
Hem otuz günden beri ve İnebolu’dan her hafta bir-iki def’a geldikleri halde; hiçbiri gelmeden, birden, sebebsiz, bir has talebe üç günde yayan olarak Hizb-ül Ekber’le beraber geldi. İkinci gün, güya onun için gönderilmiş gibi matbu’ Hizb-ül Ekber-i Nuriye’nin bir kısmını aldı, götürdü.