Onlara dedim: “Sizler cesaretle ve efelikle tanınmışsınız ve dünyaya ait ehemmiyetsiz şeyler için fedakârlık gösterirsiniz. Elbette Risâle-i Nur’un kudsî hizmetinde ve cihana değer uhrevî neticelerine mukabil, merdane ve fedakârane cesaret ve metânet gösterip sadâkatınızı muhafaza edersiniz.” dedim. Onlar da tam kabul ettiler.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hizmet-i Kur’aniye’de Kuvvetli Arkadaşlarım!
Bu def’a kahraman Tahir’i umumunuz nâmına gördüm ve onda bir Lütfi, bir Hâfız Ali, bir Hüsrev ve bir Said (fakat genç Said) müşahede ettim. Cenâb-ı Hakk’a çok şükrettim. Bu def’a onun kokusunu alıp, o daha gelmeden benim yanıma gelen komiser ve taharri adamları münâsebetiyle; benden talebeler tarafından sual edilen bir mes’ele, belki size de bir fâidesi var diye gönderildi.
Sual: Bu kadar zaman hizmetinizde bulunuyoruz. Dünyaya, hayat-ı içtimâiyeye ve siyasete dâir bir alâkanızı, merakınızı görmedik. Dâima îmân ve âhiret dersinden başka bir meşgalenizi görmüyoruz. Öyle anlamışız ki; bu on sekiz senedir vaziyetiniz böyle imiş. Nedendir ki; Isparta’da hiçbir şey yokken memleketi heyecana getirip sizi mahkemeye verdiler. Ve yüz arkadaşınızı, dört ay mahkeme tahkikatı neticesinde dünya ile, siyaset ile alâkaya dâir bir şey bulamadılar. Yalnız kendilerini ve mahkemelerini ebedî mahcûb edecek bir bahane buldular; ve yüzden, yalnız beş-on adama beş-altı ay ceza verdiler.
Hem burada altı seneden ziyâde karakolun nezâreti ve nazarı altında oturduğun, odanın pencereleriyle dâima senin her vaziyetin karakolca görüldüğü halde;