Hattâ sizde cüz’î bir ihtiyatsızlık, buraya kadar bize te’sir ediyor. Risâle-i Nur bir dâire değil, mütedâhil dâireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sâhibler ve haslar ve nâşirler ve talebeler ve tarafdarlar gibi tabakatı var. Erkân dâiresine liyakatı olmayan, Risâle-i Nur’a muhalif cereyana tarafdar olmamak şartıyla dâire haricine atılmaz. Hasların hasiyeti bulunmayan, zıd bir mesleğe girmemek şartıyla talebe olabilir. Bid’a ile amel eden, kalben tarafdar olmamak şartıyla dost olabilir. Onun için, az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarıya atmayınız. Fakat Risâle-i Nur’un erkânlarında ve sâhiblerindeki esrar ve nazik tedbirlere, onları teşrik etmemek gerektir.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bu iki günde iki küçük hâdiseler, dört-beş mes’eleleri tahattur ettirdi:
Birincisi: Salahaddin Ankara’dan yazıyor ki, tarîkat aleyhinde tecavüze başlamışlar. Hem Ankara’da, hem şarkta o mes’elede tevkifat varmış. Risâ-le-i Nur şâkirdleri her tarafta inâyet-i Rabbâniye altında mahfuz kalıyorlar. Onların kuvvetli ihlası ve tesânüdleri ve ihtiyatları, o inâyeti haklarında devam ettiriyor.
İkincisi: Bugünlerde herkes sıkıntıdan şekva ediyor. Âdeta ma’nevî havanın bozukluğundan, maddî ve umumî bir sıkıntı hastalığını vermiş. Hattâ bana da bir gün sirâyet etti. Bizim her derdimize ilâç olan Risâle-i Nur ile meşgul olanlarda, o sıkıntı hastalığı ya yok veya pek azdır.
Üçüncüsü: Merhum Mehmed Zühdü’nün vefatı, Risâle-i Nur’un hizmeti noktasında bizi çok müteessir etti. Fakat birden, geçen sene Hâfız Mehmed’in bütün müsadere edilen risâlelerini, on gün zarfında köyündeki Risâle-i Nur şâkirdleri tarafından yazıp ona vermek, çok merdane taahhüdleri hatırıma geldi ve anladım ki; arslanlar yatağı olan Isparta ve havalisi, Mehmed Zühdü’nün hizmetini muzaaf bir sûrette yapacaklar ve o boşluğu dolduracaklar.