Bilirsin ki, iki elif ayrı ayrı olsa iki kıymeti var. Bir çizgi üstünde omuz omuza verse, on bir kıymet aldığı gibi, senin te’sirli nasîhatınla ihzar ettiğin hizmet-i îmâniye tek başıyla kalsa, şimdiki tehacümat-ı müttehideye karşı dayanması çok müşkil. Eğer Risâle-i Nur’un hizmetine iltihak etse, o iki elif gibi on bir, belki yüz on bir kıymetinde ve kuvvetinde olacak ve karşıdaki ittifak etmiş dalâletlere karşı dayanacak.
Bu zaman ehl-i hakîkat için, şahsiyet ve enâniyet zamanı değil. Zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı ma’nevî hükmeder ve dayanabilir. Büyük bir havuza sâhib olmak için bir buz parçası hükmündeki enâniyet ve şahsiyetini, o havuza atmaktır ve eritmek gerektir. Yoksa o buz parçası erir, zayi’ olur; o havuzdan da istifade edilmez.
Hem mu’cîb-i taaccüb, hem medâr-ı teessüftür ki; ehl-i hak ve hakîkat, ittifaktaki fevkalâde kuvveti ihtilaf ile zayi’ ettikleri halde; ehl-i nifak ve ehl-i dalâlet, meşreblerine zıd olduğu halde, ittifaktaki ehemiyetli kuvveti elde etmek için ittifak ediyorlar. Yüzde on iken, doksan ehl-i hakîkatı mağlub ediyorlar.
Aziz Kardeşlerim!
Bu dakikada Hüsrev, Rüşdü, Re’fet, Isparta’nın Hâfız Ali’si askerlikten ne vakit geleceklerini merak ediyorum. Husûsan Hüsrev’in kalemi, ne vakit Risâle-i Nur’un fatihane intişarına kavuşacak diye bilmek istiyorum. Onlara da selâmımı tebliğ ediniz. Şimdi bundan on dakika evvel, cesurca fakat kalemsiz iki adam, Risâle-i Nur dâiresine biri birisini getirdi. Onlara dedim ki: “Bu dâirenin verdiği büyük neticelere mukabil, sarsılmaz bir sadâkat ve kırılmaz bir metânet ister. Isparta kahramanlarının gösterdikleri hârikalar ve cihanpesendane hidemat-ı nuriyenin esâsı, hârika sadâkatları ve fevkalâde metânetleridir. Bu metânetin birinci sebebi: Kuvvet-i îmâniye ve ihlâs hasletidir. İkinci sebebi: Cesâret-i fıtriyedir.”