Kastamonu Lahikası | Mektup 75 | 113
(113-113)
(75)

EVVELCE, HAYAT-I DÜNYEVİYEYİ HAYAT-I UHREVİYEYE TERCİH ETMEYE DÂİR YAZILAN İKİ PARÇAYA TETİMMEDİR.

Bu acib asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şerâitini ağırlatması ve çok etmesi ve hâcât-ı gayr-ı zarûriyeyi, görenekle tiryaki ve mübtela etmekle hâcât-ı zarûriye derecesine getirmesiyle, hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksad ve gâyesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya sed çeker veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatasının cezası olarak öyle dehşetli bir tokat yedi ki, dünyayı başına cehennem eyledi.

İşte bu dehşetli musîbette, ehl-i diyânet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.

Ezcümle: Ben gördüm ki; ehl-i diyânet belki de ehl-i takva bir kısım zâtlar, bizimle gâyet ciddî alâkadarlık peyda ettiler. Bir-iki zâtta gördüm ki; diyâneti ister ve yapmasını sever, tâ ki hayat-ı dünyeviyesinde muvaffak olabilsin, işi rastgelsin. Hattâ tarîkatı keşf ve kerâmet için ister. Demek âhiret arzusunu ve dinî vezâifin uhrevî meyvelerini, dünya hayatına bir dirsek, bir basamak gibi yapıyor. Bilmiyor ki, saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyeviyeye dahi medâr olan hakaik-i diniyenin fevâid-i dünyeviyesi, yalnız müreccih (tercih edici) ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapmasına sebeb o fâide olsa, o ameli ibtal eder; lâakal ihlası kırılır, sevabı kaçar.

Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın belâ ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risâle-i Nur’un mîzanları ve müvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırk bin şâhid vardır.

Dinle
-