Aziz, Sadık, Muhterem Kardeşimiz Hoca Haşmet!
Senin, müceddid hakkındaki mektubunu hayretle okuduk ve Üstadımıza da söyledik. Üstadımız diyor ki: Evet bu zaman hem îmân ve din için, hem hayat-ı içtimâiye ve şeriât için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için, gâyet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i îmâniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür.
Şeriât ve hayat-ı içtimâiye ve siyasiye dâireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor. Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyâde ehemmiyet ise, îmânî hakaikteki tecdid itibariyledir. Fakat efkâr-ı âmmede, hayatperest insanların nazarında zâhiren geniş ve hâkimiyet noktasında câzibedar olan hayat-ı içtimâiye-i İslâmiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyâde ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile o nokta-i nazardan bakıyorlar, ma’na veriyorlar.
Hem bu üç vezâifi birden bir şahısta, yahut cemaatte, bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, âdeten kabil görülmüyor.
Âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevî’nin (A.S.M.) cemaat-ı nûraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi’nin ve cemaatindeki şahs-ı ma’nevîde ancak içtima edebilir. Bu asırda, Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, Risâle-i Nur’un hakîkatına ve şâkirdlerinin şahs-ı ma’nevîsine, hakaik-i îmâniye muhafazasında tecdid vazifesini yaptırmış. Yirmi seneden beri o vazife-i kudsiyede te’sirli ve fatihane neşriyle gâyet dehşetli ve kuvvetli zındıka ve dalâlet hücumuna karşı tam mukabele edip, yüzbinler ehl-i îmânın îmânlarını kurtardığını kırk binler adam şehâdet eder.
Amma benim gibi âciz ve zaîf bir bîçârenin, böyle binler derece haddimden fazla bir yükü yüklenmek tarzında, şahsı medâr-ı nazar etmemeli diyor ve size selâm ediyor. Biz de zâtınıza ve oradaki Risâle-i Nur’la alâkadar olanlara selâm ediyoruz.
Risâle-i Nur şâkirdlerinden
Emin, Feyzi, Kâmil