Kastamonu Lahikası | Mektup 160 | 257
(256-258)

Aziz Kardeşlerim!

Bu Hizb-i Nuriye benim şahsıma ait pek büyük bir kerâmet-i ma’nevîyesi var. Şimdi beyan etmek zamanı geldi: Yirmi üç sene evvel, Eski Said Yeni Said’e inkılâb ettiği zaman, tefekkür mesleğinde gittiği için

sırrını aradım. Her bir-iki senede o sır, ya arabî, ya türkçe bir risâleyi netice verip sûret değiştiriyordu. Arabî Katre Risâlesi’nden, tâ Âyet-ül Kübra Risâlesi’ne kadar, o hakîkat devam edip sûretler değiştirerek, tâ Hizb-ül Ekber-i Nuriye sûret-i dâimesine girdi. Yirmi üç seneden beridir ki, ne vakit sıkılsam ve fikir ve kalbe yorgunluk ve usanç gelse, bu hizbin bir kısmını mütefekkirane okumuşsam, o sıkıntıyı ve usanç ve yorgunluğu izâle ediyordu. Hattâ bilâ-istisna, her gece sabaha yakın dört-beş saat meşgûliyetten gelen usanç ve yorgunluk, o hizbin altısından birisini okumasıyla hiçbir eseri kalmadığı bin def’a tekerrür etmiş. Mühim bir hakîkatı, bu hakîkat münâsebetiyle bu zamanda ehl-i medreseye ve hocalara taalluk eden bir mes’eleyi beyan ediyorum. Şöyle ki:

Dinle
-