Ve madem bu büyük âyet, hesab-ı cifirle bu asra ve iki harb-i umumîye bakar. Eski harbin patlamasına ve Risâle-i Nur’un zuhuruna tevafuk ettiği gibi, ma’nen de gösterir. Elbette mezkûr hakîkatlara ve kuvvetli karinelere binâen bilâ-tereddüd hükmederiz ki: Risâle-i Nur’un şahs-ı ma’nevîsi ve tercümanı, bu âyet-i azîmenin ma’nayı işâri tabakasının külliyetinde dâhil ve medâr-ı nazar bir ferdidir. Ve bu âyet ona işaret eder. Ve ma’nayı remziyle ondan da haber verir. Ve ihbar-ı gayb nev’inden bir lem’a-i i’caziyeyi gösterir, denilebilir ve deriz.
TAHLİL: Bir ( ) iki ( ) yedi yüz. ( ) iki yüz. ( ) yüz. ( ) yüz. İsm-i Celâl altmış yedi. İki ( ) altmış. ( ) doksanbir. ( ) da iki veya üç ( ) iki veya üç. ( ) sekiz. ( ) “Risâle-i Nur” Her ikisinde ( ) var. “Risâle” de ( ), ( ) ’deki ( ) ’ya mukabildir. Eğer ( ) deki tenvin sayılsa, ( ) da dahi şeddeli ( ) sayılır, yine ittihad ederler. ( ) başka ( ) doksan yedi ederek, Risâle-i Nur’da kalan ( ) iki ( ) dahi doksan yedi ederek, tam tevafuk eder. Türkçe telâffuzda Risâle-i Nur hemze ile okunması zarar vermez.
Sûre-i Mâide’nin on dördüncü âyeti
Sûre-i Nisâ’nın âhirinde
âyeti gibi, Risâle-i Nûra ma’na ve cifir cihetiyle, ma’nayı işâri efrâdından olduğuna kuvvetli bir karine buldum.