Barla Lâhikası | Mektub 2 | 9
(9-9)

(Hulûsî Bey’in birinci fıkrasıdır)

Eyyühel Üstadü’l-Muhterem!

Kendilerini fakir ve hakir görmekte zevk alan zevât-ı âliye gibi değil, belki olduğu gibi görünmek isteyen ve talebem, kardeşim, birâderzâdem ünvanlariyle taltif buyurduğunuz bendeniz, hakîkatte ma’nen düşkün bir vaziyette ve cidden duânıza muhtaç bir haldeyim. Serâpâ Nur olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın hak ve hakîkatını, bu asır insanlarının bilhassa fırak-ı dâllenin gözlerine sokacak derecede, ba’zı Kur’ân lemaâtının zâhir olmasına murad-ı İlâhî taallûk etmiş ve bu emr-i mühimme felillâhil’hamd muhterem üstadımız vasıta olmuştur.

İşte hiç ender hiç olan bu talebenize de yine lütuf ve fazl ve inâyet-i İlâhî ile bu âlî me’muriyetini îfa eden aziz ve muhterem hocasına ve Hazret-i Kur’ân hesabına pek cüz’î bir hademelik yaptırılmıştır. Bundan dolayı ne kadar şükretsem azdır, fahre zerre kadar hakkım yoktur. Belki şu hademelikte yapmış olmaklığım muhtemel hatiât ve kusurattan dolayı afvımı niyaz ve istirham ediyorum. Fenâ şahsiyetimi târif eylemekliğim gerçi ma’nasızdır. Fakat mürâsele ve mülâkatta bu bâbda pek çok büyük iltifatlarınızı gördüğümden mütehassıl hicab sevkiyle ufak bir tasdi’de bulundum. Son iki mektubunuzda sual buyurulan hususa cevab vermekliğim ısrar ile emir buyuruldu.

Fakat bu ağır suale, acz ve fakrın en müntehâsında bulunan bu kardeşiniz hak ve hakîkata muvafık ve mutabık bir cevab verebilmek için inâyet ve kerem-i İlâhî ve meded-i ruhaniyet-i Peygamberîye iltica eyledi. Şöyle ki:

Mübârek Sözler şübhesiz Kitab-ı Mübin’in nurlu lemaâtıdır. İçinde îzaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır. Beşerin her tabakası kendi fıtrî anlayışları nisbetinde hisse-mend ve faide-mend olurlar. Şimdiye kadar tenkid olunmaması, her meslek ve mezheb ve meşreb ehline hoş gelmesi ve mülhidlerin dil uzatamayıp ebkem kalmaları, kanâatımızın sıhhatine delâlet etmeğe kâfidirler.

Vazifenizin bitmediğine dâir düşünebildiğim bürhanlar:

Evvelâ: Bid’adların çoğaldığı bir zamanda ulemanın sükût etmemeleri lâzım geldiğine dâir beyân buyurulan hadîsteki emir ve zecr.

Sâniyen: Peygamberimizin ittibaına mükellef olduğunuzdan onlar gibi müddet-i hayatınızca vazifeye devam mecbûriyeti olduğu.

Sâlisen: Mâdem bu hizmet münhasıran re’yiniz ile değil, istihdam olunuyorsunuz; nasıl Mübelliğ-i Kur’ân, Fahr-i Cihan, Habib-i Yezdan Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri bir gün


ferman-ı celîlini tebliğ buyurmakla aynı zamanda vazife-i risâletinin hitamına remzen işâret eylemişti. Muhterem Üstadın da hizmeti kâfi görülürse, bildirilir kanâatındayım.

Râbian: Sözler hakkında bugüne kadar sükût edilmesi ve tenkide cür’et edilmemesi, ilâ nihâye bu hâlin devam edeceğine delil olamaz. Hâl-i hayatınızda muhtemel hücumlara evvelen ve bizzât zât-ı fâzılâneleri cevab vereceksiniz.

Hâmisen: Dünyayı unutmak isteseniz, başka hiç bir sebeb olmasa dahi yalnız bu mübârek Sözler’le rabıta peydâ eden insanların rica edecekleri îzahatı vermek isteyecek ve cevabsız bırakmayacaksınız.

Sâdisen: Allah için sizi sevenlere ve sizden istîzahda bulunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilmînizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler’e bile geçmeyen mesâil kat’iyyetle gösteriyorlar ki: İhtiyaç da, hizmet de bitmemiştir.

Birkaç ma’rûzat: Nurlu Sözler’i cemâate okumak nasib olduğu zamanlarda, bende ba’zı hissiyat hâsıl oluyordu; şurada arza müsaadenizi rica edeceğim.

Evvelâ: Muhterem Üstadıma ma’rûzatta bulunmak için kalemi elime aldığım zaman, ruhumda büyük bir inkişaf hissediyor ve ihtiyarsız kalemim o andaki muvakkat duygularıma tercüman olduğunu görüyorum.

Saniyen: Şöyle düşünüyordum; eğer yalnız adüvv-i ekber olan nefsin hilesinden ve cin ve ins ve şeytanların mekrinden emin olayım diye herkes başını karanlığa çekse ve kendisi köşe-i nisyana çekilse veya çekilmek istese ve âlem-i insan ve âlem-i İslâm mühmel kalacak, kimsenin kimseye faidesi olmayacak bir zaman olsa; ben din kardeşlerime bu nurlu hakîkatleri iblağ edeyim de Allah-ı Zülcelâl nasıl şe’n-i uluhiyetine yaraşırsa öyle muamele eylesin. Nefsimi düşünmekten kat’-ı nazar etmeyi yine o zamanlarda çok faideli görüyordum. Bundaki hikmet nedir?

Sâlisen: Esmâ-i hüsnâdan Rahman ve Rahîm isimleri en a’zam mertebede olduklarından mı, yoksa başka sebeb ve hikmetle mi


kelimesi içine dâhil olmuşlardır? Bu da şu mektubu yazarken kalbime geldi, ben de soruyorum.

Aziz ve muhterem Üstadım, sizin vücûdunuza yalnız bizler değil, bütün âlem-i İslâm muhtaçtır. Çünkü; mü’minlerin îmanına kuvvet veren, gâfilleri uyandıran, dalâlete düşenlere râh-ı hidayeti gösteren, hükema-yı felasifeyi beht ve hayrette bırakan Kur’ân-ı Mübin’den nebeân ve lemeân eden o kudsî Sözler’in vücûduna vasıta oldunuz. Hemen Cenâb-ı Erhamürrâhimîn aziz üstadımızı sıhhat ve âfiyetde dâim ve ümmet-i Muhammed üzere kaim buyursun, âmin bihürmeti Seyyidi’l-Mürselîn.

Hulûsî



Səs yoxdur