Barla Lâhikası | Mektub 219 | 226
(226-226)

Aziz Ve Gayretli Âhiret Kardeşim Ve Hizmet-i Kur’ân’da Yoldaşım Hulûsî-i Sâni Ve Sabri-i Evvel!

Mâşâallah Yirminci Mektub’un kıymetini güzel anlamışsınız ve güzel de yazmışsınız.

Mektubunda İlm-i Kelâm dersini benden almak arzu etmişsiniz. Zâten o dersi alıyorsunuz. Yazdığınız umum Sözler, o nurlu ve hakîki İlm-i Kelâm’ın dersleridir. İmâm-ı Rabbânî gibi ba’zı kudsî muhakkikler demişler ki: Âhirzamanda İlm-i Kelâmı, yâni ehl-i hak mezhebi olan mesâil-i îmaniye-i kelâmiyeyi, birisi öyle bir sûrette beyân edecek ki; umum ehl-i keşf ü tarîkatın fevkinde, o nurların neşrine sebebiyet verecektir. Hatta İmâm-ı Rabbânî kendisini o şahıs gibi görmüştür.

Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak kendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem, hiçbir cihette liyakatim yoktur. Fakat o ileride gelecek acib şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdarı ve o büyük kumandanın pişdar bir neferi olduğumu zannediyorum. Ve ondandır ki, sen de yazılan şeylerden o acib kokusunu aldın.

Hem mektubunda ilh.. ye âid olan esrarı suâl ediyorsun. Evet o âyetin büyük bir denizinden çok Sözler’de katarâtı, reşehatı vardır. Bâhusus Yirminci Mektub’da, Otuz Üçüncü Mektub’da, Otuz İkinci Söz’de, Yirmi İkinci Söz’de onun ba’zı çeşmeleri var. Elbette o âyette çok tabakat var. Her tâife bir tabakadan hissesini almıştır. Ruhum istiyordu ki, o âyetin ba’zı envârını yazayım; fakat şimdiye kadar müteferrik sûrette yazıldığından öyle kalmış, şimdilik onunla iktifa edilmiş.


Kardeşiniz Said


Səs yoxdur