Barla Lâhikası | Mektub 263 | 270
(270-270)

(14 Nisan 1934 Çarşamba)


Aziz, Sıddık, Müdakkik, Meraklı Kardeşim Re’fet Bey!

Nâmınıza yazılan On İkinci Lem’anın îzaha muhtaç noktalarının îzahına şimdilik ihtiyaç yoktur. Asıl maksad, âyâta gelen evhamın def’ine kifâyetidir. Ve bu nokta-i nazarda kâfi derecede herkes fehmeder. Her risâlede herkesin hissesi var, fakat herkes her şeyini bilmek lâzım değildir. Mirkatü’s-Sünnet ve vahdetü’l-vücûda dâir iki risâleyi nasıl buldunuz? Elbette kıymet-şinas nazarın onları takdir etmiş.

Bu def’aki suâlinizin iki ciheti var: Biri; sırr-ı Âl-i Abâ ciheti ki, o sırdır. Ben o sırrın ehli değilim ki, cevab vereyim, yahut herbir sırrın izharı kaleme gelmez. Çünkü, Hakîkat-ı Muhammediyenin bir cilvesi, o Âl-i Abâ’da tezâhür ediyor. İkinci cihet-i zâhirîsi ise zâhirdir. Ezcümle: Sahih-i Müslim’de Ümmü’l-Mü’minîn Âişe-i Sıddîka (R.A.)’dan mervîdir ki, demiş:


İşte bu Hadîs-i şerif gibi, Kütüb-ü Sitte-i Sahiha’da bu meâlde kesretli hadîsler vardır ki Âl-i Abâ’yı gösterir. Bir zât def’-i beliyyât için istişfâ ve istişfa’ için böyle demiş:

Gücenme, şimdilik bu kadar. Senin mektubunda isimleri zikredilen herbirerlerine ayrı ayrı selâm ve duâ ediyorum.


Kardeşiniz

Said Nursî

Eûzü sırrına dâir yazılan Onüçüncü Lem’anın yedi İşâretini gönderdim. Bakarsınız, îzahı değil noksanı varsa bildiriniz.

Səs yoxdur