Barla Lâhikası | Mektub 59 | 66
(66-66)

(Bir Nur talebesinin fıkrasıdır)

Bugün o yüksek kitabın ikmâline muvaffak oldum. “Mi’rac”ın ikmâl ve mütalâasından mütevellid sürur ve saâdetimi tariften kalemim dûçâr-ı acz oluyor. Mütalâadan doğan duygularımı hülâsaten ve bir cümle ile arz edeceğim:

“Mi’rac”ın mütalâasında hayatın felâket girdablarını ve saâdet-i ebediyeye giden ma’nevî deryanın selâmet yollarını gösteren kalb dolusu bir nur ve ziya buldum. Evet her temsilâtta isbat edilen pek çok hakîkatler ve bugün tahatturu ve tahayyülü bile ruhumuzu doldurup taşırmağa kâfi gelen Asr-ı Saâdet ve hârikalar devri gözümün önünde hayatlandı; fikirden fikre, hayretten hayrete düştüm.

“Mi’rac” kitabı, felsefe düşkünü mu’terizlerin felsefesini her zaman için iflas ve sukût ettirmek kuvvetine mâlik bir eserdir. “Mi’rac” kitabı başlı başına asıllardaki hakîkatleri i’zam edilmeden ve bîtarafâne bir tefekkürün bile göreceği ve kabul edeceği bir nazarla isbat eden ve kapalı kalmış noktaları ehl-i îmana makul ve mantıkî fikirlerle izhar eden bir kitab-ı tarihtir.

Gaflete dalmış ve dalâletin mağlûbu ve bir tutam aklıyla kendisine bir mümtaz mevki’ vermek isteyen feylesoflar, “Mi’rac” gibi bir şâheser karşısında apoletleri sökülmüş, bütün şöhret ve nâmı sukûta mahkûm bir kral vaziyetine düşer. O kral ise dâimî bir ye’se mahkûmdur. Halbuki bunca hakîkatler karşısında felsefe zincirleri ve mu’teriz efkârı birer birer kırılan, dâvasının ve iddiasının haksız olduğunu anlayan feylesof ise Hâlık-ı A’zam’ın kudret ve azameti huzurunda secde eder ve af diler.

Zekâi


Səs yoxdur