Barla Lâhikası | Mektub 153 | 160
(160-160)

(Sabri’nin fıkrasıdır)

Üstad-ı Ekremim!

Hikmetü’l-İstiaze’nin ikinci kısmı öyle kıymetdar bir hazine-i cevahir ve vesvesenin iksir bir ilâcıdır ki, âlem-i fâniden âlem-i bekaya göçünceye kadar, nefis ve şeytanın hücumuna ma’rûz bulunan insan, kalbinin üzerine asıp beraberinde taşımalı. O iki düşman her zaman köpük gibi, zâhirde birşeye benzeyip, hakîkatte ele avuca girmeyen havâî itirazat-ı muannidane yaparlar. Onlara karşı en rasin tahassüngâh ve en güzel esliha ve bu uğurda sarfedilecek hâlis sikkeler bunlardır. Zîra vücûdumda tecrübe yaptım. Sualleri okuduğum vakit nefsim, sual cihetine mâil bulunuyor ve ehemmiyet veriyor. Fakat elhamdülillâh akabinde, tevâli eden Kur’ânî elmas müdafaalar, o kabil emraz-ı nefsaniyeyi çabuk çürütüyor. Ve kökünden kurutuyor. Şu nurânî ve Kur’ânî hikmetleri, bihakkın takdir hususunda, zîruh ve zîşuurun mükemmeli bulunan nev’-i beşerin, bidâyet-i vahiyden tâ haşre kadar, i’caz ve îcazında izhar-ı acz edegeldikleri, dâvamızın bâriz ve zâhir bir delilidir.

Hülâsa: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın ahkâm-ı bî-nazirinden olan şu Risâle-i İstiâze-yi Furkaniyeyi mütalâamda, derya-yı hakâikta sermest-i hayran kalarak kemâl-i aşkla dedim: Yâ Rab, şu Kitab-ı Mübin’in infaz-ı ahkâmını teshil ve teysir ve dellâl-ı Kur’ânı da âmâl ve makasıdında muvaffak ve cemi’ ihvanımla beraber bu kemter kulunu da, hulûl-i ecelime değin, Kitab-ı Mübin’e hâdim buyur, duasıyla arîza-i âciziyeye hâtime veririm.

Sabri


Səs yoxdur