Barla Lâhikası | Mektub 294 | 301
(301-301)

(Ahmed Nazif Çelebi’nin bir fıkrasıdır.)

[Bayram münâsebetiyle kabul edilmeyen bir hediye için yazmıştır.]

Çok Aziz Ve Çok Kıymetli, Müşfik Ve Fedakâr Üstad-ı A’zam Efendim Hazretleri!

Hazineler dolusu mücevherattan daha fazla, hatta bu fâni dünya hayatının zînetleriyle ölçülemeyecek derecede kıymetdar mektubunuzu, mübârek Ramazan-ı Şerifin yirmi üçüncü günü akşamı, iftardan on daki-ka evvel postadan aldım. Cenâb-ı Allah kabul buyursun, iki iftarı bir yaptım.

Evvelce yazdığım uzun satırların malayâni ve boşluğundan, fazla meşgul ettiğimden ve gerek bizim ve gerekse mübârek Zekeriya karde-şimizin kıymetsiz, değersiz hediyelerini me’zuniyetsiz kabul ederek takdim etmek cesaretinde bulunduğumdan mütevellid, aziz üstadımın adem-i kabul ve hoşnutsuzluğuyla tekdiratına ma’rûz kalacağımdan korkarak, intizarda iken, müvezzi’ iki mektub verdi. İftar vakti dar olduğundan ayakta zarfı açtıktan sonra, kıymet takdir edemediğim çok şirin ve cazib olan hatt-ı fâzılaneniz, sanki “korkma” diye hitabediyormuş gibi tebes-süm ederek gözüme ilişince, sürurumdan okuyamadım. Hemen hâneme koştum, iftar ile beraber okumağa başladım.

Sevgili ve müşfik Üstadım! Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin tebşiratı hâtırıma geldi. Zât-ı fâzılanelerindeki gördüğüm şefkat-i pederânenin, o büyük zâtın haber verdiği şefkat-i pederaneyi haiz bulunduğunuza îman ettim. Kadir-i Mutlak Hazretleri siz üstadımızdan kat kat râzı olsun ve bizleri de hizmetinizde ve hizmet-i Kur’ânda dâim ve sâbit eylesin.. ve üstadımızın kıymetli ve kudsî işâretlerine ve kıymetli duâlarına mazhar eylesin.. âmîn bihürmeti Seyyidi’l-Mürselîn.

Şefkatli Üstâdım! Hizmet-i Kur’ânda ve Risâle-i Nur’un neşriyatın-daki zerre-i vâhide kabilinden olan mesâînin, nezd-i âlî-i üstadanelerinde hüsn-ü kabule mazhariyeti, zayıf ve âciz, fakir hizmetkârınız ve iktidarsız, idrâki nâkıs, ihâtası dar, şuuru muhtel talebenizi ne derece sevinç ve sü-rura kalbettiğini tarif edemem.

Böyle ma’nevî ve kudsî takdirâta mazhar buyurulan ve bizim gibi günahkârlara, otuz senelik iştiyakla, on senelik münâcât ve niyâz muka-bilinde siz üstâdımızı ihsan buyuran ve kullarının isyanlarına bakmayarak her istediklerini bilen, işiten ve (belâgan mâ belâg) veren ve bütün mü-kevvenatı yed-i kudretinde tutan ve herşeye sâhip ve mâlik ve hâkim bulunan Cenâb-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine ne sûretle hamd ve şükür edeceğimi bilemiyorum.

Kıymetli Üstâdım! Siz tavassut buyurunuz, değersiz hizmetimizle, pek az ve kısa olan şu dünya hayatı içinde belki bir katre mesabesindeki hamd ve şükrümüzü “Tekabbelâllah” sırrına mazhar buyursun inşâallah.

Mektûbât Risâlesinin İkinci Mektubunu dâima hatırlayarak bu emir-lerinize riayet etmeye çalıştığım halde, bir mücbir-i gaybî bendenizi tahrik ederek, İkinci Mektub’a muhalefete sevk ediyor.

Niyetim hâlis, sadâkat ve merbutiyetim ciddî ve çok sağlam. Her türlü riyadan ârî ve hiçbir maddî menfaate matuf ve müstenid olmayan, Allah rızası yolunda, Kur’ân nâmına ve Risâletü’n-Nur’a hizmet gayesine matuf ve bilhassa bizim gibi âciz, âsi ve günahkârların hidâyet ve irşâd ve îsâline ve ehl-i dalâleti ve ehl-i bid’âyı tarîk-ı hakka davet ve hakâik-i îmaniyeye hâdim bir kudsî zât, bizlere ve memleketimize “vediatullah” olarak ihsan buyurulmuş. Kıymetli misafirimiz nasılki biz günahkârların ma’nevî yardımına koşuyor ve gece ve gündüz mağfiret-i İlâhîyeye ve irşadımıza çalışıyorsa, bizler de bu aziz misafirimizin maddî yardımına, seve seve ve iştiyakla ve ancak Allah için koşmak ve çalışmak vazifesiyle mükellef bulunduğumuzu hissediyoruz.

Hem bizlere Kur’ân ve Hazret-i Peygamber (A.S.M.) emrediyor:(gurabâya muâvenet)...

Af dilerim, kıymetli ve sevgili Üstâdım... Bilirim ki, hediyeleri kabul etmiyorsun. Fakat, zekât ve sadaka gibi muâveneti, arkadaşla-rımızın ısrarı üzerine yazmağa mecbûr oldum. Hem de maddî ihtiyaç-larınıza, ikametgâh kirası, odun ve kömür gibi mübrem ihtiyaçlar için lâzım olduğunu düşünmüştüm.

Esâsen, kaide-i üstâdâneleri bozulmamak için, arkadaşlarıma dâ-ima tavsiye ve telkinâtım, hiçbir maddî menfaat düşünülmemesidir. Çünkü, din dünyaya âlet olmaz. Ve din, vasıta-i cerr ve maddî menfaatı kat’iyyen kabul edemez. Hatta Risâle-i Nur’un neşriyatında, kimsenin minnetini almamak için, kıymetli Üstadımı taklid ederim.

Kıymetli ve müşfik Üstâdım! Şu kadar var ki: Hizmetkârınız, üstad nâmına değil, kıymetli ve garîb bir misafirimiz nâmına ve rızaen-lillâh maddî yardım etmek istiyoruz. Hem ma’nevî zarar görmemeniz için, kuvvet ve kudret ve azamet sâhibi Cenâb-ı Allah’a niyaz ve tazarru’ ede-rek dergâh-ı İlâhîyesinde hüsn-ü kabule mazhar eylemesini duâ ediyo-ruz.

Kıymetli Üstâdım! Bayramda, ziyaret ve arz-ı ta’zim makamına kâim olmak üzere, bütün arkadaşlarımızla beraber hem Ramazan-ı Şerif’i, hem Leyle-i Kadr’i, hem mübârek Îd-i Said-i Fıtr’ı, Risâletü’n-Nur’un umum talebe ve şâkirdleri ve Kur’ân’ın kıymetli hizmetçileri makamında ve hükmünde kıymetli Üstadımızı tebrik ederek, Cenâb-ı Hak’tan daha çok kardeş ve arkadaşlarımız ile birlikte ve siz Üstadımız başımızda olarak, Ramazan-ı Şerif’in emsâl-i kesîresiyle müşerref olmaklığımızı niyaz ve tazarru’ eyleriz. Ve mübârek iki ellerinizden öperek, duâ-i hayriyenizi ve kudsî irşadlarınızı istirham eyleriz kıymetli Üstadımız.

Dâimî kudsî duâlarınıza muhtaç,

günahkâr, hizmetkâr ve talebeniz

Ahmed Nazif


Səs yoxdur