Barla Lâhikası | Mektub 166 | 173
(173-173)

(Hâfız Ali’nin fıkrasıdır)

Sevgili Üstadım Efendim Hazretleri!

Otuz Birinci Mektub’un On Beşinci Lem’asının birinci kısmını, büyük bir meserretle aldım.

Sevgili Üstadım! Zâten fakir, âcizane nazarımda, “Şems-i Hidayet’ten neşr-i envâr eden Sözler” hak ve hem hakîkat olarak, hakîkat âleminin çarşısıdır. Hakîkat âleminde ne varsa, o kadar zengin, o kadar mücehhez, o kadar bîpâyandır. Böyle bir çarşı-yı âlem mallarını almak lâzım ki, bir pâdişâh kuvveti olsun. Eğer görmekse, öyle bir keskin nâfiz, seyyar bir nazar olmalı ki, seyr-i seyahat ile görebilirsin. Bu da pek ender bulunduğundan, almak ve görmek için lâzım ki, bütün malların bir nümune levhası bulunsun.

Ey sevgili Üstad! Her nümune levhaları mukaddema görülüyordu ki, yalnız bir parça ile (topların ve küllîlerin) nevilerini gösterir. Daha bir şeye yaramaz. Fakat seraser nur olan hazine-i bînihayenin fihriste ve nümune levhasının her parçasından, (hanîfen müslimen) gömleği çıkacak. Hârika derecede parçaları ve kıymetleri hâvidirler. Nasıl umuma muhalif külliyatla hârika olduğu gibi, cüz’iyatlarıyla hârika bir hâtemi taşıyorlar.

Evet Üstadım, bu mektubu istinsah ederken kalb ve ruhum cûş u hurûşa gelerek bütün envâr-ı resâili kemâl-i şevk ve tahassürle görmek istiyordular.

Demek Üstadım, umum risâlelerin her parçasına ihtiyacımız olduğu gibi, her parçayı da birden görmeye şiddetle ihtiyaç varmış. Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücûd size kemâl-i rahmet ve merhametinden, o rahmet ve merhametinin iktizasıyla nâil-i mükâfat buyursun. Âmîn.

Hâfız Ali


Səs yoxdur