Barla Lâhikası | Mektub 85 | 92
(92-92)

(Sabri’nin bir fıkrasıdır)

Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem!

Bil’istinsah takdim-i huzur-u fâzılâneleri kılınan Yirmi Sekizinci Mektub’un Yedinci Mes’elesi tam zamanında izhar-ı endam etmiştir. Şu mübârek eser Risalatü’n-Nur ve Mektûbâtü’n-Nur’un bir nevi tarihçeleri olduğu gibi, diğer cihetten de âsâr-ı pür-envârın senedât ve berâhin-i kat’iyyeleri hükmünde görülmekle beraber, üç seneden beri dimağımda mahsus ve mahfuz bir çok ihtisâsatı da, bu kere zâhire çıkarmıştır. İşte Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın derece-i kudsiyet ve ulviyet ve nurânîyeti böyle elmas ve mücevherat-ı ma’nevîyeyi câmi’ bulunduğu, bu mes’ele ve emsâli mesâilden anlaşılmıştır.

Evet şu hakîkati de itiraf etmek lâzım ki, bir mücevherat hazinesi ne kadar zengin ve ne kadar yüksek bir servete mâlik olursa olsun; bâyii, dellâlı, usûl-i bey’ u şirâya aşina olmazsa, zilyed bulunduğu kıymetdar hazinenin müştemil ve muhtevî bulunduğu emtiayı, lâyıkıyla âleme ilân ve enzar-ı âmmeye vaz’ edemez. Binâenaleyh şu devr-i müşevveşde, hakâik-i Kur’âniyenin hakkıyla bey’ u şirasını yapan dellâl-ı Kur’ân’ın değil altı senedir, belki kırk seneden beri ehl-i İslâm’a hitâben:

fermân-ı Rabbânîsiyle nidâ etmeleri, bil’umum envâr-ı îmaniyeye muhtaç Ümmet-i Muhammed’i medyun-u şükrân eylemiş ve eylemektedir.

Sabri


Səs yoxdur