Barla Lâhikası | Mektub 220 | 227
(227-227)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim Ve Hizmet-i Kur’âniyede Fedakâr Arkadaşlarım Sabri, Hâfız Ali, Husrev, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüşdü Efendiler!

Kardeşlerim, bu Ramazan-ı Şerifte size, âlem-i nurdan bahisler açmak arzuları var idi. Maalesef bir hâdise, zulmet âleminden bahsetmeye beni mecbûr ediyor. Bu yeni hâdise için etraftaki dostlar lîsan-ı kal ve hal ile meraklı, endişeli bir tarzda benden istîzah istiyorlar. Onları ve sizleri meraktan kurtarmak için, o hâdiseyi iki kısım olarak bir parça beyân edeceğim.

Birinci kısım: Bu bize nisbeten musîbetli ve elîm hâdiseyi, Cenâb-ı Hak inâyet ve rahmetiyle başka sûrete çeviriyor. Evet, Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem de lüzumsuz değil. Bu hâdisenin bize karşıki vechi, rahmet görünüyor. Ehl-i dünyaya karşı vechi, Cehennem’in lüzumunu gösteriyor. Filhakika bu Ramazan-ı Şerif’te hâdisenin sûreti çok çirkindi. Fakat Gavs-ı A’zam’ın dediği gibi, inâyet gözünün altında ve hıfzında olduğumuzdan, çok cihetlerle hakkımızda lemeât-ı rahmet göründü.

İkincisi: Bu Ramazan-ı Şerif’te acz u za’fı ve fakr u ihtiyacı tam hissedip, Cenâb-ı Hakk’a iltica etmek, bir sûrette intibah ve heyecan ve şuur ve şiddet verdi. Ramazan-ı Şerif’te şimdi okuduğum münâcatların okunmasına, bu hâdise mühim bir kuvvet oldu. Zâten musîbetler, dergâh-ı İlâhîye sevk etmek için birer kader kamçısıdır. Her okuduğum bir kelime ve dua da ve münâcat da şuurlu ve şiddetli oluyor. Resmî ve ruhsuz olmuyor. Sahâbelerdeki ibâdetlerinin sırr-ı tefevvuku bu noktadandır. Tesbih ve zikri bütün ma’nasıyla şuurlu bir sûrette söyledikleridir. (Hâşiye).

Said Nursî
-------------------------
(Hâşiye): Bu mektubun mütebâkisi bir maksada binâen buradan kaldırılmıştır.

Səs yoxdur