Barla Lâhikası | Mektub 276 | 283
(283-283)
MESLEĞİMİZİN BİR MEDÂRI ŞEVKİ VE ZEVKİ OLAN TEVÂFUK LETÂİFİNDEN ÜÇDÖRT NÜMÛNE:

Birincisi: İktisad Risâlesi, birbirinden habersiz altı müstensihin yazdıkları altı nüshada, eliflerin elli üç adedinde tevâfukları, te’lif ve istinsah tarihi olan elli üçe muvafık gelmesidir. Sonra baktım ki, asıl müsvedde-i ûlâda çok çıkıntı ve tashihler ile beraber elli üç aded sırrını muhafaza ettiğini hayret ile gördük.

İkincisi: Risâlelerin Fihristesi tamam yazıldıktan sonra, birinci müsevvid ihtiyarsız “Bu güzel fihriste tamam oldu” deyip yazmış. O müsevvid hesab-ı ebcedi hiç bilmediği gibi, hiçbir şey de düşünmemiş. “Bu güzel fihriste tamam oldu” aynen bin üç yüz elli iki tarihini gösterip fihristenin tarih-i te’lif ve istinsahını göstermiştir.

Üçüncüsü: Yirmi Üçüncü Lem’anın müsveddeden tebyiz edilirken, hiç eliflerin adedini hatıra getirmeden, yazıldıktan sonra yüz yirmisekizinci risâle olduğuna işâreten yüz yirmisekiz elif olmasıdır.

Dördüncüsü: Dünkü gün Mu’cizat-ı Ahmediye (A.S.M.) tashih edilirken küçük, lâtif iki tevâfukun on dakika fasıla ile vücûda gelmesidir. Şöyle ki:

İkişer arkadaş Mu’cizat-ı Ahmediye ve Mi’rac’ı ayrı ayrı tashih ediyorlardı. Mi’rac’ın altıyüz satırı içinde bir tek satır, kuru direğin ağlamasından bahsediyor. Mu’cizat-ı Ahmediye yüz elli sahife içinde bir sahife o bahse dâirdir. Birden o iki kısım musahhihler aynı kelimeyi söylüyorlarken, içlerinden bir efendi intikal etti, iki kısım aynı kelimeyi söylüyoruz dedi. Baktık, fevkalâde bir sûrette iki tashih aynı kelime üzerindedir.

On dakika sonra, yedi mu’cizeye mazhar yedi çocuğun bahsi tashih edilirken, umulmadığı bir zamanda, hazır zâtların nazarında mübârek Meliha isminde beş yaşında bir çocuk geldi oturdu. Çocukların bahsini zevk ile dinlemeye başladı. Çay verdik, çocuk bahsi bitinceye kadar içmedi. Hazır olan biz dört kişi şübhemiz kalmadı ki, sırr-ı tevâfukun birinci menba’ı olan Mu’cizat-ı Ahmediye’nin te’lifçe ve istinsahça ve kıraatça ve hârika tevâfukça kerâmetini gösterdiği gibi, bu iki küçük tevâfukla, yine o kerâmetin şuâ’ından iki lâtifeyi gösterdi.

Hem bir sene evvel bir seyre giderken, arkamdan bir kız çocuğuyla bir kadın geliyorlardı. Ben yoldan çıktım, yolu onlara bıraktım. Baktım beni geçmiyorlar, sıkıldım. Acele geçtim bir bahçeye girdim, baktım onlar da bahçeye girdiler. Hem hiddet, hem hayret ettim. Mu’cizat-ı Ahmediye elimde idi. Tefe’ül gibi açtım. En evvel gözüme ilişen ve yalnız risâlede bir tek def’a zikredilen bir isim ki, aynı o kadının ismini o sahife içinde gördüm. Baktım, o kadını tanıdım. Fesübhanallah dedim. Bunlar kim olduklarını anlamak için daha evvel o kitaba baksa idim, bu hayretten kurtulacaktım. Bu hâdiseye hem ben, hem hazır olan Şamlı Hâfız ve hâdiseyi anlayan o kadın ve başkaları hayret ettik.

Said Nursî


Səs yoxdur