Barla Lâhikası | Mektub 217 | 224
(224-224)

(Üç cesedli bir ruhun bir fıkrasıdır.)

(Yâni: Hâfız Ali, Sabri, Sarıbıçak Ali.)

Otuz Birinci Mektub’un On Yedinci Lem’asının On Yedinci Nok-tasının yedi mes’elesinden ikinci mes’elesi iken Yirminci Lem’a olan İhlas Risâlesi’ni aldım. Kuleönü’nde kardeşim Ali Efendi ile, Yirmi Birinci Lem’a nâmıyla projektör-misâl, geceleri gündüze çeviren, pek mübârek ve çok kıymetdar ve gâyet müessir bir risâle ile, Yirmi İkinci Lem’a olan, On Yedinci Nota’nın Üçüncü Mes’elesi iken, Lemeat’a karışmakla, sosyalizm ve bolşevizm oyunlarıyla, âlem-i insaniyetin fıtrat-ı hayat-ı hakîkiyesini unutturmak, ebedî zulümatı, müsâvat-ı esasiye nâmı ile, kendi şahıslarını istisna ederek, millet-i İslâmiyeyi esassızlığa attıkları, gazlı bombaları ile bir nevi’ geceyi getirdikleri gibi, güya istilâ ettiği ma’nevî toprakta, kuvve-i inbatiyeye medâr olacak, bir hayat dahi bı-rakmayarak ihrak ettikleri bir anda, şu Lem’a o âlemi tenvir ile, Güneşi gösterip, âb-ı hayatı ile uyanık zemin üzerini yeşerttiğini gösteriyor.

Muhterem Efendimiz!

Bir hafta mukaddem, maddeten küçük ve ma’nen büyük bir name-i mergûbelerinizi, Bekir Bey vasıtasıyla bir ordu kuvvetinde aldım. Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’e hesabsız hamd ve şükür olsun ki, bizim gibi âciz, zaîf, fakir, kusurlu kullarını, hiç bir zaman maddî ve ma’nevî takviye-i rahme-tinden baîd tutmuyor. Esen rüzgârlar muvakkaten kapı ve pencerelerden girseler de, o hânenin sâhibi derhal kapatıyor ve ayıktırdığını gösteriyor. Gerçi çok okuyamıyorsak da, yazıyı aynı vaziyette yazıyor.

Muhterem Efendim!

Şu yazılan risâleleri nasıl buldunuz buyuruyorsunuz? Ya hazret-i üstad! Ne diyelim? Bizim ma’nevî yara ve hastalıklarımızı teşhis buyurup, öldürmemek için her nevi’ mualeceleri ile memzuç, hem mugaddi, hem müessir tiryaklarını Cenâb-ı Hakk’ın ihsanı ile gönderiyorsunuz. İhlas hakkında evvelce ve bilhassa sonra ihsan edilen risâleleri okudukça, vü-cûdumun ağrıdığını ve her zerresinin titrediğini, müteaddid diyarlardan tevellüd eden kurtlar oynamaya başlayınca, en ahmak ve eblehçe hare-ketlerimi gösterdiler.

Şu Sözler bittecrübe yazılmasiyle, umum kardeşlerimiz ikaz ediliyor. Ve her ferde kudsiyeti ile, güya o ferde hitab eder gibi, bir ulviyetle mâ-i zemzem içiriyor. İhlâsı tam, vicdanı temiz, ruhu teslim, cismi lâtif, ne-sebi tahir kardeşlerimiz, bu ikaz ile Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’e niyaz edip, “Ya Rabb, cümle ihvanımızı yaramaz şeylerden halas et ve ih-las-ı tâmme ihsan et” duâlarında, sâlifü’l-arz haslet-i hamse-i âliye ve ehliyeden olmayan ve kesafetli ruhuyla müteaddid nuru karıştıran ve zâhir hâliyle sebeb-i risâle olup, umumun dua ve himmetlerini her an arzulayan, bu uğurda Risâle-i Nur’a serfüru’ ve serfedâ edenleri, Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, Habib-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Kur’ân-ı Ha-kîm ve hizb-ül Kur’ân hürmetine mağfiret buyurup, niyet edip taleb ettik-leri hizmetinde muvaffak buyursun.. âmîn.

Şu mübârek risâleler, hararetli bir adamın suyu gördüğünde ufak bir kapta ise kazanına koymak, büyük göl ve deniz ise, içine girmek istediği gibi, şu zamanın nursuz yakıcı şiddet-i hararetine karşı, ihlâs denizini göstermekle harareti kesmek, hem her nevi’ cevahir ve elmas içinde bulunduğunu beyân etmekle o denize dâvet ediyor. Nefsin tâlibi oldu-ğunu riyâ ve hubb-u câh gibi her cihette zararlı yılanlar gibi zehirleyen, ibâdet perdesi altında dünyayı tahsil etmek isteyip, kabir kapısında hata-sını bildiği ve teveccüh-ü nâsa muhabbetten, firavun gibi gark olurken dönmek isteyip, kimseye müyesser olmadığını ve daha teferruatı ile o âlemleri bu lem’alar öyle tenvir ediyorlar ki, eğer murad-ı İlâhî olsa, bu zamanın şöhret-perest zındıkları da görselerdi, ellerindeki vücûdlarına zemherir getiren buzları atıp, ihlâs ile îman edip, Kur’ân’ın elmas cevahir-lerini alırlardı.

Muhterem Efendim!

Kerâmet-i Aleviye Risâlesi çok cihetlerle kerâmet olduğu gibi, Risâle-i Nur şâkirdlerini intibaha ve teşvike, sa’y ve gayrete, cesaret ve şecâate sevk ile, hareket ettikleri yolda yalnız olmadıklarını ve karşılarında düşmanın yalnız onların düşmanı olmayıp, belki mazide duran ve bize pek yakından bakan ervah-ı âliyenin de düşmanı olup, o âlî ruhlar önümüzde pişdâr, etrafımızda zırh gibi ve muhafız ve mu-âvin olduklarını göstermekle, zaîflere kuvvet, havf edenlere cesaret ve şecâat, kavîlere refik oluyor ve her zaman bu risâleye herkesin ihtiyacını gösteriyor. Bu zamanın kisve-i ilmiye ve mümessil-i din ve rehber-i millet perdeleri ile ilmi ene’ye, dini dünyaya ve kendileri mey-hâneye düşen ulemâi’s-sû’u haber vermekle, ehl-i îman ve irfanı insafa, ittifaka, ittihada dâvet ediyor.

Cümlemiz, hâk-i pây-i Ekremîlerine yüzler sürerek, mübârek dest-i dâmen-i kerîmanelerini öperiz efendim.


İslâm Karyesi’nden Ali (R.H.)

Kuleönü’nden Ali

Səs yoxdur