Barla Lâhikası | Mektub 235 | 242
(242-242)

(Müzeyyene’nin diğer bir fıkrası.)

Üstadım!

Kıymettar risâlelerinizi okuyan, elbette kilitli sandık içinde münevver kalan sönük kalbleri, gümüşten yapılmış altın ile yaldızlanmış birer anahtar hükmündeki risâlelerle açtığına ve kalbinin kurtulmasına ve parlamasına binaen kemâl-i memnuniyetle Cenâb-ı Mevlâ’ya şükürler ve risâlelerin intişarına çalışanlara teşekkürler etmemek kabil değildir. Ah vefasız dünyanın telâşesi ve elemi ve kederi beni Nurlara hizmetten alıkoyuyor. Hakkıyla çalışamadığımdan ve kardeşlerim gibi Nurlara hizmet edemediğimden kalbim öyle muazzeb oluyor ki, tarif edemem. Bu günlerde dediler ki, “Afv varmış, Üstad İstanbul’a gidiyormuş” demeleri ile bir cihette memnun oldum ki, Üstadım esaretten kurtuldu. Ve bir cihette zannettim ki bütün Atabey’in dağları başıma düşüyor, müteessir oldum. Afvınıza ve bedbaht insanların eziyetinden kurtulmanıza teşekkürlerle beraber tebrik ediyorum. Fakat bu nurlu ve kıymetli risâlelerin sâhibi bizden uzaklaşmasına gönül razı olmuyor. Barla dağlarında bizi ve bu etrafı nurlandıran, bizlerden uzaklaşmamalı. Uzaklaşmasını kim arzu eder. Barla çok bahtiyardır ki, en evvel ve her vakit, o taze ve şirin risâleleri herkesten evvel, bizzat şifahen Üstad’dan işitebilirler.

Müzeyyene


Səs yoxdur