Kastamonu Lahikası | Mektup 27 | 41
(40-41)

          Size bir ay evvel, ma’nevî bir muhaverede, Risâle-i Nur’un azîm tahşidatına dâir gaybdan gelen bir cevabı yazmıştım. Bazı zâtlar o fıkrayı Âyet-ül Kübra Risâlesi’nin âhirine ilhak ettiler.

İkincisi: Şamlı Tevfik Kardeş! Senin mektubun beni derinden derine hem müteessir hem müferrah eyledi. Sende bir hayırlı tahavvülât bulunduğunu ihsas etti.

Merhum Hâfız Ahmed’in akrabasına benim tarafımdan ta’ziye ile beraber de ki: Bir-iki ay evvel -birdenbire- dua ederken, en has akraba ve en hâlis talebelerin dâiresine Hâfız Ahmed girdi: “Benim de bu dâirede hakkım var” dedi gibi hissettim. Onu o has dâire içinde, her vakit ma’nevî kazançlarıma hissedar olmak için bıraktım ve öyle de kalacak inşâallah. Ve anladım ki; ikiniz bidâyeten, beraber Risâle-i Nur’a hizmetiniz içindir. Ve Barla’da bütün dostlara selâm.

Üçüncüsü: Sabri Kardeş! Kıymetdar Hulûsi’nin mektubu hem Hulûsi’nin, hem Beşinci Şuâ’ın ehemmiyetini ve kıymetlerini gösterdiğinden çok beğendim.

Evet Beşinci Şuâ, umumun ve bilhassa ehl-i îlmin îmânlarını tashih edip kurtarıyor.

Hem sen, hem Hüsrev, Halil İbrahim’den bahsediyorsunuz. O zât, Risâle-i Nur’un ehemmiyetli bir talebesi ve iktidarlı bir nâşiridir, hem haslardandır. Sâbık hâdisemizden tam bir ihtiyat ve ciddî bir alâkadarlık dersini aldığı kanaatındayım. Selâmımı ona ve rüfekasına tebliğ ediniz.

Dördüncüsü: Hüsrev Kardeş! Senin mektubun, benim meraklarıma (Hasan ve Mustafa’lar gibi) bir şifa ve arzularıma bir deva (Mu’cizat-ı Ahmediye gibi) ve ümidlerime bir ziyâ (Re’fet, Konyalı Sabri gibi) hükmüne geçti.

Hem Risâle-i Nur’un muhterem bir talebesi ve has dâiresinde bulunan âhiret hemşirem vâlidenizin hastalığı ve ihtiyârlığı seni Isparta’ya celbi hayırdır. Elbette sen ona, Hastalar ve İhtiyarlar Risâlelerini okumuşsun. O risâleler, benim bedelime onun keyfini sorup teselli versinler.

Dinle
-