Kastamonu Lahikası | Mektup 33 | 52
(50-53)

Tahminen ve takriben altı sene evvel bir gazete sütununda, Isparta’da halkın fazla alâka göstermesinden, din ve îmân telkin etmesinden ürken ehl-i dünya tarafından tevkif edildiğini teessürle okumuştum. Otuz senelik uzun bir zaman içinde bir def’a böyle acı haber aldığım halde, âkibetinden kat’iyyen başka bir ma’lûmat edinememiştim.

On seneden beri Cenâb-ı Rabb-ül Âlemîn Hazretlerinden niyâzımda, dâima beş vakit dualarımda, “Ya Rab! Bana bir mürşid-i kâmil ihsan buyur” niyâzında iken, bundan üç sene evvel yani hicri bin üç yüz elli yedi (1357) ve miladi bin dokuz yüz otuz sekiz (1938) senesinde, İnebolu’da bir kahvede, Kastamonu’lu bir zavallı sarhoşun sitâyişle bahsettiği bir zâtın Kastamonu’da mevcûdiyeti ve menfî olarak bulunduğunu işittim. Dikkat ettim ve tahkik ve ta’mik ettim. Anladım ki; otuz senedir kalbimde saklı olarak taşıdığım o zamanki Said-i Kürdî olduğunu hayretle öğrendim. Ve kalbimdeki sevgi günler geçtikçe ateşlendiğini hissettiğimden, her tehlikeyi göze alarak ziyâret edip, mübârek ellerini öpmek lâzım ve şart olduğunu bildim. Ve ziyâretimde, Eski Said’in ism-i mübârekleri Bediüzzaman Said Nursî ve Risâle-i Nur’un müellifi ve sâhibi olarak buldum. Kemâl-i aşk ve ihlasla sarıldım. Ve benim yegâne mürşidim ve rehberim ve büyük üstadım o Risâle-i Nur’dur dedim. Ve bana bu hadsiz ihsânâtı hidâyet ve inâyet buyuran Cenâb-ı Hakk’a, Kur’an-ı Hakîm’in harfleri adedince şükrederek Elhamdülillah.. Hâzâ min fadli rabbî dedim. (Hâşiye)

Risâle-i Nur’a intisâb etmezden evvel, maddî ve dünyevî her işlerimizde ve ticarethanemizin kazançlarında ve şahsî ve husûsî işlerimizde, Risâle-i Nur’a intisâbdan sonraki hârikulâde farkları ve bereketleri görmekle beraber;


Hâşiye: Evet bazı ehl-i velâyetin ileride talebesi olacak zâtlar, daha dünyaya gelmeden, hiss-i kabl-el vuku’un inkişafıyla kerâmetkârane keşfettikleri gibi; Risâle-i Nur’un talebelerinin mühimlerinden birkaç zât dahi, çok zaman evvel, bir hiss-i kabl-el vuku’ ile, ileride Said ile alâkadar bir sûrette bir Nur’a hizmet edeceğini hissetmişler. İşte, onların birisi de Nazif’tir.

Dinle
-