ve duadan sonra
otuz üç def’a o tarîkat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ın halka-i zikrinde ve hatme-i kübrasında o sâbık ma’na ile o ihvan-ı tarîkatı nazara alıp, o halkanın serzâkiri olan Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’a müteveccih olup
der, diye anladım ve hissettim ve hayalen gördüm. Demek tesbihat-ı salâtiyenin çok ehemmiyeti var.
İkinci Mes’ele: Otuz birinci âyetin işârâtının beyanatında,
bahsinde denilmiş ki: Bu asrın bir hassası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bâkiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani kırılacak bir cam parçasını, bâki elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstûr hükmüne geçmiş. Ben bundan çok hayret ediyordum. Bugünlerde ihtar edildi ki:
Nasıl bir uzv-u insanî hastalansa, sâir a’za vazifelerini kısmen bırakıp onun imdadına koşar; öyle de, hırs-ı hayat ve hıfzı ve zevk-i hayat ve aşkı taşıyan ve fıtrat-ı insaniyede dercedilen bir cihaz-ı insaniye, çok esbâb ile yaralanmış, sâir letâifi kendiyle meşgul edip sukût ettirmeye başlamış; vazife-i hakîkiyelerini onlara unutturmağa çalışıyor.
Hem nasılki bir câzibedar, sefihane ve sarhoşane şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mestûre hanımlar dahi o câzibeye kapılıp hakîki vazifelerini ta’til ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, husûsan hayat-ı içtimâiyesi öyle dehşetli fakat câzibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki; insanın ulvî latîfelerini ve kalb ve aklını, nefs-i emmâresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.
Evet hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için zarûret derecesinde olmak şartıyla, bazı umûr-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer’iye var. Fakat yalnız bir ihtiyaca binâen, helâkete sebebiyet vermeyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur.