Kastamonu Lahikası | Mektup 85 | 126
(125-126)

Nur ve Gül fabrikasının sâhibi Hâfız Ali’nin mektubları, çok ince ve çok yüksek hissiyatını ve kerâmetkârane ihlâsının derecelerini gösterdiğinden, pek uzun bir mukabele ister. Fakat şimdilik bu kadar deriz: O, umumun hesabına bizlerin bayramını tebrik ettiğine, biz de onu tevkil edip, umumumuz nâmına herbir kardeşimize tebriki tekrar ediyoruz.

Mübârekler, Tahir ile beraber; Tahirî’nin bize o kıymetdar kalemiyle Cennet taamları gibi çok tatlı ve huri libası gibi çok güzel yazıları, burada herkesi lezzetle mütâla’aya sevkediyor. Ve onun ma’sûme iki mübârek kızlarının yazdıkları nüshalar burada kadınlar, kızlar âleminde geziyor; görenleri Risâle-i Nur’a cezbediyor. Çok çalışkan ve fedakâr Tahirî’nin kesretli hediyeleri, bizleri çok borç altında bıraktı.

Risâle-i Nur’un postacısı mübârek Abdullah ne halde olduğunu soracaktım. Hâfız Ali’nin mektubunda, sormadan cevabımı aldım. Allah, ikisinden râzı olsun. O mektubun âhirinde, mâzi ve müstakbel ve semavât ehlini dahi mesrûr eden ma’sûmların ve mübârek ümmî ihtiyârların hediye-i ma’sûmaneleri beyanındaki fıkrası gâyet güzel düşmüş.

Hâfız Ali’nin mektubunda, Tahirî’nin yazdığı ve göndereceği Sözler’i daha alamadık. Nur iskelesinin nâzır-ı bînazîrî Sabri Basîret-i basîr’in husûsî mektubunda yazdığı mübârek bir hemşiremin Cevşen-ül Kebir’i ezber etmesi, eskiden beri o hemşire, Risâle-i Nur talebeleri içinde bulunduğuna istihkakını gösteriyor. Onun nâmıyla beraber duada nâmı zikredilen ve Hazret-i Mevlânâ Hâlid’in cübbesini tam muhafaza edip bize yetiştiren Âsiye Hanım’ın birden lîsanına gelen bir fıkra size gönderilecek.

O Kozca Hatibi, Risâle-i Nur’la tam alâkadarsa, Sabri benim bedelime ona selâm etsin. Bize gelen ma’sûm ve ümmilerin ve üstadlarının risâlelerini, yedi cild olarak güzelce tasnif ettik. Ma’sûmların tevafuklu güzel parçaları bir cild ve ihtiyârların güzel parçaları içinde kahraman Şükrü’nün Mu’cizat-ı Ahmediye güzel nüshası içinde olarak ikinci cild. Yedi cildin herbirinin başında üçüncü sahifede gelen fıkra, medâr-ı ibret olarak yazılmıştır.

Ses Yok