Kastamonu Lahikası | Mektup 106 | 157
(156-157)

Hattâ sizin bu kardeşiniz -siz de bilirsiniz- bu on sekiz senedir, o kadar muhtaç olduğum halde siyasete, hayat-ı içtimâiyeye temas etmemek için, hükûmete karşı bir tek müracaatım olmadığını ve bu sekiz-dokuz aydır küre-i arzın bu herc ü mercinde bir tek def’a ne sual ve ne de merak etmek ve ne de anlamak ve ne de medâr-ı sohbet etmediğimi hattâ şimdi sulh olmuş mu, harb bitmiş mi, İngiliz ve Alman’dan başka kimler harbediyor bilmediğimi, biliyorsunuz.

Hem herkesi geveze ve sersem eden ve üç seneden beri odamdan işitilen radyoyu, iki def’adan başka ne dinlediğimi ve ne de sorduğumu, benimle beraber olan sizler biliyorsunuz. Bu derece bu vaziyetlere karşı alâkasız ve lâkayd bir adamın takib ettiği mesleğe taarruz eden ve evhama düşüp tarassudla sıkıntı veren, ne derece insaftan uzak düştüğünü en insafsız da tasdik eder.

İkinci Esâs: Ey kardeşlerim! Sizler biliyorsunuz ki; bizim mesleğimizde benlik, enâniyet, şan ü şeref perdesi altında makam sâhibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle ictinab ediyoruz. Elbette burada, altı-yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikatınızla anlamışsınız ki, ben şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum.

Sizleri o noktada şiddetle tekdir etmişim. Benim haddimden fazla mevki vermeyiniz, diye sizden darılıyorum. Yalnız, Kur’an-ı Hakîm’in bu zamanda bir mu’cize-i ma’nevîyesi olan Risâle-i Nur hesabına ve ben de onun bir şâkirdi olmak haysiyetiyle ona karşı tasdikkârane teslimi ve irtibatı, şâkirane kabul ediyorum.

İşte bu derece enâniyetten ve benlikten ve şan ü şeref nâmı altındaki riyakârlıktan kaçmayı düstûr-u hareket ittihaz eden adamlara karşı ehl-i hükûmetin, ehl-i idare ve zâbıtanın evhama düşmeleri ne kadar manasız ve lüzumsuz olduğunu dîvâneler de anlar.

Said Nursî

* * *
Dinle
-