Kastamonu Lahikası | Mektup 111 | 164
(163-164)

İkinci Mes’ele: Risâle-i Nur’un Isparta’da kat’î galebesi, zındıkları şaşırttı. Fakat bazı mütemerrid ve muannid ve ölen herifin ruh-u habîsi hükmünde bazı zındıklar, o mağlubiyete karşı gelmek fikriyle, baştan aşağıya kadar Kur’an ve Peygamber (A.S.M.) aleyhinde, fakat perde altında, aynen münâ-zara-i şeytaniye bahsinde hizb-üş şeytanın, Peygamber (A.S.M.) ve Kur’an hakkında mesleklerince söyledikleri ta’birâtı başka bir tarzda o zındık herif istimâl etmiş.

Onun gibi yahudi, mütemerrid ve dinsiz feylesoflarından ve Avrupa’nın zındıklarının eskiden beri Kur’an ve Peygamber’in (A.S.M.) hâlâtından me-dâr-ı tenkid buldukları noktaları, bu İslâm ismi altındaki zındık, kurnazcasına, safdil Müslümanlara ve Risâle-i Nur’u görmeyenlere dinlettirmek ve göstermek için öyle bir tarzda gitmiş ve küfrünü gizlemeye çalışmış ki; şeytanette, şeytandan ileri gitmiş. Beni çok müteessir etti.

Kardeşimiz Sabri’nin mektubunda, “muannid mülhidlerin Risâle-i Nur’un cereyanına karşı kurdukları çürük ve vâhî hud’aları, örümcek ağı ve yuvası gibi kuvvetsiz ve o şeytanet perdeleri kıymetsiz ve mukavemetsizdir, Risâle-i Nur’a karşı yırtılır ve yırtılacaktır” dediği gibi; bu zındık ve muannid ve mütemerrid ve ölen herifin ruh-u habîsi olan zındığın yazdığı ve zâhiren Müslümanlara Türkçülük lehinde, fakat hakîkatta Kur’an ve Peygamber (A.S.M.)ın azamet ve haşmet-i ma’nevîyelerini kırmak ve hiçe indirmek ve âdileştirmek niyetiyle yazılan bu matbu’ eser de, Mu’cizat-ı Kur’an ve Mu’cizat-ı Ahmediye’ye (A.S.M.) karşı örümcek ağı da olamaz, parçalanır. Fakat binler teessüf ki; Risâle-i Nur’u görmeyenlere kat’î zarar verdiği gibi, Risâle-i Nur’u görenler de merak edip, “Acaba ne var?” demekle, safi kalblerini bulandırır. Lâakal vesvese ve evham verir.

Risâle-i Nur’un kahraman şâkirdleri böyle şeylere karşı müteyakkız davranmak ve faaliyetlerini ziyâdeleştirmek lâzım geliyor. Fena şeyle zihnen meşgul olmak da, fena olduğu için kısa kesiyorum. Sakın ona ehemmiyet vermekle halkları meraklandırıp baktırılmasın. Belki ehemmiyetsiz, dinsizcesine, yalnız esmâ-i mübâreke ve âyât-ı mübârekenin bazı meali içinden hariç kalmak itibariyle ehemmiyetsiz bir paçavradır, bilinsin.

Bu herifin ne derece haddinden tecavüz ettiğini bu temsilden anlayınız. Meselâ: Çok uzak bir mecliste, mütehassıs ve müdakkik âlimlerin okudukları ve tedkik ettikleri bir kitaba ve ders aldıkları bir zâta, pek uzak bir mesafede bakmak isteyen ve görmeyen bir ebleh, o âlimlerin aksine hüküm verip onları tenkid eden, dîvânece hezeyan eder.

Cenâb-ı Hak ehl-i îmânı ve Risâle-i Nur şâkirdlerini böylelerin şerrinden muhafaza eylesin, âmîn.

Said Nursî

Dinle
-