Latif bir tevafuk: Ahmed Nazif’in bu def’a çok meşgaleler içinde yazdığı, yalnız On dokuzuncu Mektub’da [Mu’cizat-ı Ahmediye (A.S.M.)] tevafukatın mecmuu, dokuz bin sekiz yüz otuz üç adede baliğ olduğunu gördük. O mektubdaki Mu’cizat-ı Ahmediye’nin (A.S.M.) bir kerâmetidir diye hükmettik.
Hem Risâle-i Nur’un kasabalara ve cemaatlere berekete medâr olması ve ona zarar edenlere tokat gelmesi gibi; şahıslara da, pek zâhir bir sûrette hem bereket ve hüsn-ü mâişet (ona çalışanlara); ve gaybî tokatlar, onun aleyhinde çalışanlara gelmesi.. bu havalide çok hâdiseleri var. Biz kendi nefsimizde; çalıştığımız zaman pek zâhir bir sûrette bir hüsn-ü mâişet, bir inâyet gördüğümüz gibi, Risâle-i Nur veya şâkirdleri aleyhinde çalışanlara şiddetli tokatlar geldiğini görüyoruz.
Ezcümle: Risâle-i Nur’un erkânından birisi, kat’î bir sûrette haber veriyor ki: Üç-dört adam, dünya servetinin hatırı için toplanıp, münafıkane tedbir kurdukları hengâmda; üç gün sonra o üç-dört adamın haneleri ve birinin dükkânı yanıp, herbiri binler lira zâyiâtla tokat yediler.
Hem bir dessas casus adam, Risâle-i Nur şâkirdleri aleyhinde çalışıyordu ki, onları hapse attırsın. Bir gün -serbest olarak- “Ben bir ipucu bulamadım ki, bunları hapse soksam. Eğer bir ipucu bulsam, onları hapse sokacağım.” diye i’lân ettiği vakitten iki gün sonra bir iş yapıp, Risâle-i Nur şâkirdleri yerinde, o adam iki sene hapse girdi.
Hem bedbaht, muannid bir adam, Risâle-i Nur aleyhinde hem şâkirdlerinin bir rüknü aleyhinde mütecavizane bulunduğu hengâmda, bir-iki gün sonra meyhaneye gidip içe içe çatlamış, orada ölmüş. Bu neviden çok hâdiseler var. Demek Risâle-i Nur dostlara tiryak olduğu gibi, düşmanlara da sâika oluyor.