Hem peder hem vâlide, tenâsül kanunundaki vazifede çektikleri çok meşakkat ve gördükleri çok hizmete mukabil; yalnız veledin dünyada kemâl-i hürmet ve itaatla şefkatlerine ve hizmetlerine bedel hâlis bir hürmet ve sadıkane bir itaat ve vefatlarından sonra salâhâtıyla ve hayratıyla ve dualarıyla onların defter-i a’maline hasenat yazdırmak ve on beş seneden evvel ma’sûmen ölmüş ise onlara kıyamette şefaatçı olmak ve Cennet’te onların kucağında sevimli bir çocuk olmaktır.
Şimdi ise terbiye-i İslâmiye yerine mimsiz medeniyet terbiyesi yüzünden, ondan belki yirmiden belki kırktan bir çocuk, ancak peder ve vâlidesinin çok ehemmiyetli hizmet ve şefkatlerine mukabil mezkûr vaziyet-i ferzendaneyi gösterir. Mütebâkisi endişelerle şefkatlerini dâima rencide ederek, o hakîki ve sadık dostlar olan peder ve vâlidesine vicdan azabı çektirir ve âhirette de davacı olur: “Neden beni îmânla terbiye ettirmediniz?” Şefaat yerinde, şekvacı olur.
İkinci Mes’ele: Dünkü gün, beş tevafuk-u latifeden kat’î bir kanaat bize geldi ki; en cüz’î ve ehemmiyetsiz işlerimizde de inâyetkârâne bir dikkat altındayız.
Birincisi: Ben kapıya çıktığım vakit, me’mulün hilafında Risâle-i Nur şâkirdlerinden dört tane Ahmed’ler -bana alâkadar birer maksadı yapacak- birden beraber kapıya geldiler. İki tane köylerden, ikisi de burada ayrı ayrı mahallelerden.
Hem yine Risâle-i Nur’un mühim bir talebesi Köroğlu Ahmed’e bir mikdar yoğurt, hem teberrük, hem tayin olarak verdik. Daha elinde yoğurdu tutarken, Risâle-i Nur’un ma’sûm talebelerinden Hilmi’nin mahdumu Ahmed, elinde öteki Ahmed’e verdiğim mikdar yoğurtla kapıyı açtı. Risâle-i Nur talebelerinden altı Ahmed’in bir günde bu çeşit tevafukatı tesâdüfe benzemez, belki o Ahmed’lere nazar-ı dikkati celbeden bir işarettir.
İkincisi: Muhacir, fakir bir kadın benden bir teberrük istedi. Ben de bir gömlek verdim. Beş dakika sonra, aynı isimde bir kadın, bir gömleği bana kabul ettirmek için mühim bir vasıtayı bulup gönderdi. Tevafuk hatırı için kabul ettim.