Elmas kalemlerini, bize yardım için, yirmibir Abdurrahman ve Abdülmecid’lerin bu kadar çabuk nüshaları yetiştirmeleri ve kabri pürnur olan Mehmed Zühdü’nün, berzahta dahi kalemini bizim hesabımıza isti’mal etmesi hükmünde, onun metrukâtından nüshaların gönderilmesi; bizi derinden derine sürûrla şükre sevketti.
Eski talebeliğim zamanında mevsuk zâtlardan, onlar da mühim imamlardan naklederek işittim ki: “Ciddî, müştak, hâlis talebe-i ulûm, tahsilde iken vefat ettikleri zaman, berzahta aynı tahsil misali ve bir medrese-i ma’nevîyede bulunuyor gibi; o âleme muvafık bir vaziyet ihsan ediliyor.” diye o zaman talebe-i ulûm içinde çok def’a medâr-ı bahs oluyordu. Şimdi bu vakitte, talebe-i ulûmun en hâlisleri Risâle-i Nur talebeleri olduğundan; elbette merhum Mehmed Zühdü, Âsım ve Lütfü gibi zâtların vazifeleri devam ediyor. Defter-i a’mallerine hasenat yazmak için, ma’nevî kalemleri inşâallah işliyorlar.
Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür ediyoruz ki; sizdeki fevkalâde gayret ve çalışmak, matbaaya ihtiyaç bırakmıyor. Bu def’a gönderdiğiniz risâleler çok güzel, çok mükemmel, çok da lüzumlu. Fakat ben sehvetmiştim. Onbirinci Lem’a ile Telvihat-ı Tis’ayı yazmadığımız halde, yazmışım zannediyordum.
Minhac-üs Sünne bizde var. On bir nükteden ibaret olan On birinci Lem’a, Mirkat-üs Sünne ve Telvihat-ı Tis’a ile ve ona zeyl olarak dört hatveden ibaret, Risâle-i Kader’in zeyli iken On yedinci Söz’ün zeyline giren parça dahi Telvihat’a zeyl olarak yazılsa münâsib olur.
âyetinin tecellisine bakan bir seyahat-ı kalbiye-i hayaliyeye dâir iki-üç sahifelik Yirmi dokuzuncu Mektub’un âhir kısımlarındaki parça dahi içlerinde bulunsa güzel olur. Şimdi size, musîbet yüzünden bir inâyet-i hassayı, fazla dua etmenize vesîle olmak için yazıyorum:
Bugün dört saat evvel ben yalnız, Karadağ’ın hâlî ormanları içinde idim. Gâyet titiz bir ata binmiştim. Ben binerken birden dizgin kayışı koptu.