Kastamonu Lahikası | Mektup 188 | 307
(305-307)

Aynen öyle de, ehl-i îmâna hücum eden ehl-i dalâlet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cem’iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı ma’nevî ve bir ruh-u habîs olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avamın taklidî olan i’tikâdlarını himâye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı îmâniyeyi yaşatan, an’ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor. Herbir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me’yusane çabalarken, Risâle-i Nur Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihata eden son ordusunu (*) gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, ma’nevî imdad getirmek hizmetinde hârika bir emirber nefer olarak Âyet-ül Kübra Risâlesi’ni Îmâm-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.

Temsildeki sâir noktaları tatbik ediniz, tâ o sırrın bir hülâsası görünsün.

Said Nursî


(*): Kâinatı dağıtamayan bir kuvvet onu bozamaz

Ses Yok