Barla Lâhikası | Mektub 17 | 24
(24-24)

Bu mektubunuzdaki suâl ile ve en son yazılmış olan Otuz İkinci Söz ile münâsebet ve müşâbehet nevinden bu def’aki arîza-i cevabiyem üç vakfeli oldu.

Demek oluyor ki, Risâle-i Nur ma’nevî bir Güneş, her bir Söz muhtelif kadirlerden nurânî yıldızlar ve Otuz İkinci Söz üç mevkıfı ile bu yıldızların hepsinin üstünde parlayan ve enzar-ı dikkati hâh-nâhâh üzerlerine celbeden hâlis nurdan vücûda gelmiş birinci kadirden pek nurlu, erbab-ı îmana gülümseyen, ahzab-ı dalâlete haşmetle bakan, gözlerini kör eden, erbab-ı gafleti uyandıran pek haşmetli, çok nurlu birinci kadirden bir kevkeb-i nevvârdır. Ne yapayım talebenizin dili bu kadar dönüyor. Yoksa bu sönük ifade o mübârek Sözler için sarf edilmek lâyık olmadığını biliyorum.

Bizden Üçüncü Maksad’ın te’sirini sual buyuruyorsunuz. Biz Hakkı Efendi ile ittifakân deriz ki: İçindeki hakîkatlar cerhedilmez, içinde lüzumsuz bir şey yok, zararlı bir kayıd mutasavver değil. Dikkatle dinleyenler, Allah tevfik verirse, îmanını kurtarabilirler. Bu hakâikle Avrupa ehl-i dalâletine de meydan okunur, fikrindeyiz. Bu kabil dalâlet ve gaflette olanlar ya mübarezeden mağlub olurlar, ya ulviyeti hissedip tegayyüb ederler, yahut Ebu Cehil gibi hakîkatı kabul etmemekte inad ederler veya dehşetlerinden kulaklarını kapayıp kaçarlar, fikir ve kanâat ve îmanındayız. Sözler’i dinleyenlerin bir sükût-u mestî göstermeleri, izhar-ı hayret eylemeleri, kudretleri derecesinde takdiratta bulunmaları her halde düşündüğümüze kuvvet verir bir keyfiyettir. Ümid ve tahminimizi tasdik ediyor.

Hulûsî


Səs yoxdur