Barla Lâhikası | Mektub 32 | 39
(39-39)

Çoktan beri ruh-u kemterânemin son derece müştak bulunduğu ve her bir kelimesi birer elmas mahzeni olan şu Yirmi Sekizinci Risâle-i pür-nurlarını, lehül-hamd kıraat ve istinsaha muvaffak oldum. Şu altun-misal hurûfattan mürekkeb elmas menbaının derece-i kıymet ve rağbet ve ehemmiyetini arz ve ifade hususunda (mübalâğa olmasın) mümkün olsa idi, şu risâle-i kıymetdarînin hakâik-i nâmütenâhîsini muvazzıh ve câmi’ bir çok kelimatın vaz’ettirilmesine çalışacaktım ki, hakîkat lâyıkıyla ifade edilsin. Zîra Hâlık-ı Âlem Hazretleri, şu mükevvenâtı halk ve îcad ve her birini birer vazife ile tavzif ve ecel-i âlemin hulûlünde, mes’uliyet noktasında bu dünyada acz ve fakr ve za’f ve ihtiyacını fehm ve idrâk ederek, kavânin-i ezeliye ve desâtir-i Rabbânîyeye imtisâl ve ittiba’ edenlere, şu mevzûbahs “Cennet” gibi bir ni’met ile i’zaz edecek ve alel-husus Cennette en büyük ni’met, cemal-i bâ-kemâl-i Rabbânîyeyi müşahede ve müşerrefiyet-i uzmâ olduğundan, şu fâni âlemdeki her şey binnetice Cennet’e nâzır ve hayran olduğu ve şu hakâikın menba’ı olan Furkan-ı Mübîn ve Kur’ân-ı Azîm’in ebvâb-ı müteaddidesini feth ve esrâr-ı gûna-gûnuna ıttıla’ ile derya-i hakâika dalmak herkese müyesser olmadığından, beş sual ve beş cevab miftah-ı hakîkisiyle o künuz-u mütenevvia kapılarını açıp pek yakından ve kemâl-i sarahatla gösterilmesi ciheti, değil bu abd-i âcizin kâsır aklı, belki oldukça yüksek zekâlara mâlik olanların bile takdirine hakkıyla şâyan olduğunu kail ve kaniim.

Sabri


Səs yoxdur