Barla Lâhikası | Mektub 64 | 71
(71-71)

(Altı sene bana kemâl-i sadâkatla hasbî olarak hizmet eden ve hârika olarak benim gibi bir asabî adamı hiç bir vakit gücendirmeyen ve müsvedde kâtibliğini dâima yapan Süleyman Efendi’nin fıkrasıdır)

Efendim Hazretleri!

Evvelâ mübârek ellerinizi öper, mukaddes duâlarınızı beklerim. Fakir hademeniz ve talebeniz ve kardeşiniz olan Süleyman, şimdiye kadar te’lif olunan mübârek Nurları birer birer mütalâa ederek her birisinden ayrı ayrı ve büyük nurlu Güneş gibi ışıklar gördüm ve çok büyük istifade ettim. O nurlar uhrevî yolumu irae ettiler. Allah sizden razı olsun. Âhiret yolunda bulunan çok noksanlarımı gösterdiler, teşekküründen âcizim. O nurları temsil ve tasvir edecek kudreti kendimde görmediğimden, ruhumu yoklayarak hissiyat-ı kalbiyemi şöyle tasvir etmeğe -min-gayr-i haddin- cür’et eyleyeceğim. Hatâ vâki’ olursa da afvımı istirham ediyorum.

Efendim, görmüş olduğum Risâle-i Nur deryasındaki lezzet ve saâdetin dünyada hiç emsâlini göremediğim gibi, kendi vicdanî muhakemem neticesinde kat’iyyen anladım ki; o Risâleler her biri başlı başına ve ayrı ayrı birer tefsir-i Kur’ândır. Mahlûkat içerisinde hilkaten insan şeklinde ve hakîkat noktasında insaniyetten sukût eden ve serâpâ ma’nevî yaralar içinde bulunan insanlara bu Nurların mütalâası seri’ şifalı bir ilâç ve yaralarına gâyet nâfi’ bir tiryak ve merhem olduğunu ufacık karihamla anlayabildim. Bu Nurların kıymetini zaman gösterecek ve dillerde destan olarak şark ve garbı gezecek itikadındayım. Ve inşâallah Avrupa’ya karşı dahi Kur’ân’ın ne kadar parlak bir Güneş olduğunu gösterecektir.

Tekrar ellerinizi öperek, duânızı isterim efendim hazretleri.

Süleyman


Səs yoxdur