Barla Lâhikası | Mektub 113 | 120
(120-120)

(Sabri’nin fıkrasıdır)

Üstad-ı Ekremim Efendim Hazretleri!

Ekalli, kırk seneden beri hakîkat âleminde nurlar saçan nurânî, kudsî, feyizli sözlerin kâffesi, bütün safahatında tarîkat ve seyr-i sülûke âid pencereleri küşâd ile, müştaklara temaşa ve berk-i hâtif misâl nidâ-i belîği ile dâvet etmekte iken, dürbünî bir nazara mâlik olanlar, pek aşikâre görüp ve dinleyip iltica etmekte iseler de, bu abd-i pürkusur onlarla omuz omuza yürüyen, tarîkatın ne demek olduğunu, matla’-ı şems-i füyûzat ve menba’-ı fevz-i necat olan, Yirmi Dokuzuncu Mektub’un dokuz levha-i saâdeti câmi Dokuzuncu Nüktesini okuduktan sonra, alâ kadri’l-istitâa öğrendim. Nihayetsiz füyûzat ve hadsiz ezvâk-ı mütenevviayı hâvi olduğunu, bir kat daha tasdik ettim. Elhamdülillâh, şu nüktede nura muhtaç kalbime lâyuad nurlar bahşedildi.

Kalbimin hissedip, lîsanımın ifadeye muktedir olamadığı derya-yı hakîkata dalarak, şu eser-i giranbahânın şâyân-ı men ve şükrân olduğunu arz ve mâba’dinin tevâli ve temadisini can ve yürekten taleb ve temenni etmekte iken, işte tetimmesi olan üç telvih de ihsan buyuruldu.

Bu hâtime kısmı, vartalardan kurtulmak çâresini gösteren irşad ve ikazlarıyla, cidden bir levha-i saâdet ve bâis-i hayat-ı mücedded olmuştur. Acaba her an, en az binbir nevi semere-i saâdet ile tegaddi etmekten kaçan ve o cadde-i kübrâya aslâ lâyık olmayan, iftira ve isnâdât perdelerini görüp, şu meş’ale-i adîmü’l-misali söndürmek, zulümat ve dalâlât vâdilerine yol açmak isteyen bakar körlere, ne demeli?

Nazirsiz şu’leleriyle asr-ı hâzırı ihya ve tenvir ve istikbalin krokisini bihakkın tanzim ve tahkim eden Nurlar, ilelebed pâyidar olsun. Dilerim, Bâri-i Teâlâ Hazretlerinden ki, şu âsâr-ı pürnûrun, bütün ümmet-i Muhammed (A.S.M.)’a ta’mîmine muvaffakıyet ve müyesseriyet ihsân buyursun. Âmin.

Sabri


Səs yoxdur