Barla Lâhikası | Mektub 114 | 121
(121-121)

(Husrev’in fıkrasıdır)

Sevgili Üstadım Efendim!

Kenzü’l-Arş duasının feyzinden gelen bir nükte-i Kur’âniye’de, yanlışlığın tarafımızdan nasıl karşılandığını sual eden ve hatasının esbâbını bize îzah eden sevimli mektubunuzu aldım. Bu kısmı, Sure-i Kevser’in lâtif ve yüksek tevâfukatını gösteren Altıncı Remiz’le ve bir de büyük bir fatihten, daha büyük olan tarîkata âid kısımla beraber okudum.

Bu hafta sevincim ve şevkim pek ziyâde idi. Bir taraftan, senelerden beri tab’edilmesi ve âlem-i İslâma neşredilmesi için istinsah edilen, o kıymetdâr mahzen-i hakâik; emin vâdilere gönderiliyordu. Diğer taraftan, şu baharın câzibedar güzelliğinden pek çok yüksek bir nurânîyetle karşımıza çıkan Yirmi Dokuzuncu Mektub’un her bir kısmının verdiği zevk-i ma’nevî içerisinde yaşıyorduk. Kenzü’l-Arş duasının feyzinden gelen ikinci bir nükte-i Kur’âniyeyi, mektubunuz gelmeden evvel arkadaşlarla birlikte tekrar okuduk. Tedkik gâyesi hiç birimizde olmadığı için, on dakika içerisinde, yazılan bu kısmın nurânî şû’leleri arasında kaldık. Okurken, ağzımızdan arada sırada çıkan sadâ-yı hayret ve taaccübden başka bir şey işitilmiyor ve yüzümüzden akan beşâşet, duyduğumuz ma’nevî zevki, tarife kâfi geliyordu.

Sevgili Üstadım!

Her bir risâle aramızda pek büyük bir sevinçle karşılandığı ve hayretle okunduğu ve lâyık olduğu şekilde hürmet gördüğü için, her nasılsa vaki olan hatam hakkındaki mektubunuzu aldığım vakit, kıymetdar Üstadım bu hali bize ihtar etmeseydiniz, biz hiç bir vakit böyle şeyle meşgul olmayacaktık ve “yanlış var” diyenlere karşı da hak dava edeceğimizde hiç tereddüd etmeyecektik. Sûre-i Kevser’in ve Sekizinci Remzin tevâfukat-ı hurufiyeleri üzerinde birer birer tedkikatta bulunmuş ve hiç birinde noksan bulamamıştık. Esasen bu tedkikatımız, noksan aramak gayesiyle değil, belki tevsi-i ma’lûmat ve bir de ma’nevî gıdamızı almak için vukû buluyordu. Bu akşam fakirhânede Re’fet, Lütfü, Rüşdü Efendi kardeşlerimle oturmuş bu hususta tekrar konuşmuştuk. Hepimiz diyorduk: Üstadımız bize söylemekte, hiç bir şeyden çekinmediğini biliyoruz. İşte bu hal bizlere kâfidir. Şimdiye kadar da böyle bir şey vuku bulmuş değildir. Bu hususta en büyük şâhid; bu risâleler, ilmi kendilerine isnad eden zâtların ellerinde gezdiği halde, onları da tasdike mecbûr etmiştir.

İşte sevgili Üstadım... Bu hâdisat dimağımızı daha ziyâde takviye etmiş bulunuyor ve bizi size daha ziyâde rabtediyor. Her hususta bizi himâye ve vikâye etmekte olduğunuza kâfi ve daha kat’i bir bürhan yerine geçmiş bulunuyor.

Sevgili Üstadım... Bu hafta hatt-ı destinizle pek çok zahmet çekerek, bin müşkilât içerisinde yazdığınız, bütün Kur’ândaki tevâfukatı gösterir bir nükteyi daha aldım. Bundan başka bu nükte gibi umûmî olup, yalnız tarzları ayrı olmak üzere iki tevâfukat listesi daha yazılacağı iş’ar buyuruluyor. Onları da sabırsızlıkla bekliyoruz ve yorgunluğunuzu hatırladıkça, yüreklerimiz sızlıyor. Cenâb-ı Hak sizlere lâyık bir tarzda hayr-ı kesîr ihsan eylesin. Âmin!..

Husrev


Səs yoxdur