Barla Lâhikası | Mektub 123 | 130
(130-130)

(Husrev’in fıkrasıdır)

Sevgili Üstadım!

Evvelki hafta irsâl buyurduğunuz, “Bir Sırr-ı

” serlevhasını taşıyan risâlenizi aldık. Esasen hiç bir hafta geçmiyor, sürurlarımızı tezyid eden, yeni ve hem gâyet derecede şirin birer risâle elimize gelmemiş bulunsun. İşte, iki haftadır bu kıymetdar risâleyi okuyor ve elimizden bırakmıyoruz.

Evet bu risâle, Cenâb-ı Hakk’ın istikbalde bu ümmete vaad ettiği Güneşin tulûuna intizarımızı teşdid etmekle kalmadığı gibi, bir taraftan içindeki hakîkata bizi meftun ediyor. Ve diğer taraftan, acaba fezası zulmet bulutlarıyla dolu olan bu âlemin, o Güneş neresinden ve ne sûretle doğacak ve ne şekilde bu zulmet ve âfet saçan bulutları dağıtacak diye tahayyül ederken; ikinci feyyaz, bir diğer zeyl, o Güneşin vaktini tayin etmekle bizi pek büyük bir bâr-ı sakilden kurtarmış ve senelerden beri almak istediğimiz halde alamadığımız derin bir nefesi vermiş ve bizi dilşâd eylemiştir.

Ahmed Husrev


Səs yoxdur