Barla Lâhikası | Mektub 142 | 149
(149-149)

(İmamoğlu Hâfız Mustafa’nın bir fıkrasıdır)

(Bütün Söz ve Mektûbât’ın birer mürşid-i kâmil vazifesini gördüklerine dâir hâtıra gelen bir mektubdur)

Üstadım Efendim!

Bundan bir sene evvel -Sözler ve Mektûbât’ı istinsah esnasında- ba’zı nükteler, kendi emrâz-ı kalbiyeme muvafık bir ilâç geldiğinden “Evet bu nükteyi altın yazı ile yazmalı” diye söylerdim. Elhamdülillâh hâza min faldı rabbî Lem’alar te’lif edildi. Bütün Söz ve Mektûbât’a feyizleriyle anahtarlık yaptı. Şöyle ki: Kışın en şedid tehlikeli ve fırtınalı zamanında -yırtıcı hayvanların en azgın ve kuvvetli zamanlarında- geniş sahrada, çamurlu bir yolda giden bir yolcunun imdadsız, kimsesiz, o tehlikeler içinde, düşe kalka, -yüzde doksan dokuz- fırtınalar ve o yırtıcı canavarların elinde parçalanacağı ve telef olacağı hengâmda, kendini kurtarmak isteyen o yolcunun gözüne tesâdüf eden, sahranın ortasındaki çelikten daha güzel, polattan daha kuvvetli yapılmış bir saraya rastgelmesi, o yolcuyu o kadar memnun ve mesrur eder ki; hatta o saraya daha çabuk yetişip, yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmasından halâs olmak için koşarak, acelesinden ayaklarının bile yere temas etmesini istemeyen bu yolcu, kendisinin saraya girmesine vesile olanlara, değil bütün malını vermek, belki canını feda eder.

İşte asrımızda Sözler ve Mektublar, o yolcunun saraya rastgel-mesiyle bütün tehlikelerden kurtulduğu gibi, ins ve cin canavarlarının tehlikelerinden kurtulmak için Sözler’in her biri o kaleden daha sağlam bir tahassüngâh olduğuna yüz bin kanaatim vardır. Lillâhilhamd, o sarayın anahtar vazifesini Lem’alar’ın feyziyle bulabildim. O tehlikelerden biçâre zayıf ruhumu kurtarmak için içeriye girdim. Gördüm ki: Cennet, sekiz tabaka olup, hiç birbirine mâni olmadığı ve benzemediği gibi, birine girdiğimde onun letâfeti evvelki girdiğimin lezzetini tazelendirdiği gibi, risâleler aynen öyledir.

İmamoğlu

Hâfız Mustafa (R.H.)


Səs yoxdur