Barla Lâhikası | Mektub 143 | 150
(150-150)

(Risâle-i Nur’un tesvid ve tebyizinde çok hizmeti sebkat eden Şamlı Hâfız Tevfik’in Risâle-i Nur’un hakkaniyetine dâir istihracî bir fıkrasıdır.)

Ma’lûm olsun ki: “Zübdetü’r-Resâil Umdetü’l-Vesâil” nâmında kutbü’l-ârifîn Ziyaeddin Mevlâna Şeyh Hâlid’in kuddise sirruhu Mektûbât ve Resail-i Şerifelerinden muktebes nesâyih-i kudsiyenin tercümesine dâir bir risâleyi on üç sene mukaddem, Bursa’da Hocam Hasan Efendi’den almıştım. Nasılsa mütalâasına muvaffak olamamıştım. Tâ bugünlerde -kitablarımın arasında birşey ararken- elime geçti. Dedim: “Bu Hazret-i Mevlâna Hâlid, Üstadımın hemşehrisidir. Hem İmâm-ı Rabbânî’den sonra, tarîk-i Nakşî’nin en mühim kahramanıdır. Hem Tarîk-i Hâlidiye-i Nakşiye’nin pîridir.” Risâleyi mütalâa ederken Hazret-i Mevlâna’nın tercüme-i halinde şu fıkrayı gördüm:

Ashab-ı Kütüb-ü Sitte’den İmâm-ı Hâkim “Müstedrek”inde ve Ebu “Dâvud Kitab-ı Sünen”inde, Beyhakî “Şuâb-ı Îman”da tahric buyurdukları:

yâni; “her yüz senede Cenâb-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.” hadîs-i şeriflerine mazhar ve mâsadak ve mazhar-ı tâm olan Mevlâna eşşehîr kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsılîn, vâris-i Muhammedî, kâmilü’t-tarîkatü’l-âliyye ve’l-müceddidiyye Hâlid-i Zülcenaheyn Kuddise sirruhu.. ilh...

Sonra tarihçe-i hayatında gördüm ki, tevellüdü 1193 tarihindedir. Sonra gördüm ki, 1224 tarihinde Saltanat-ı Hind’in payitahtı olan Cihanâbâd’a dâhil olmuş. Abdullah Dehlevî Hazretlerinden aldıkları füyuzat-ı ma’nevîye ile Tarîk-ı Nakşî silsilesine girip müceddidliğe başlamış.

Sonra 1238’de, ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celbettiğinden, vatanını terk ederek diyar-ı Şam’a hicretle gitmiştir. Hem içinde gördüm ki, Hazret-i Mevlâna’nın nesli, Hazret-i Osman bin Affan’a (R.A.) mensubdur.

Sonra gördüm ki; tercüme-i hâlinde isti’dâd-ı fıtrî ve kabiliyet-i hârika ile, sinni yirmiye bâliğ olmadan a’lem-i ulemâ-i asr ve allâme-i vakt olmuş. Süleymaniye kasabasında tedris-i ulûm ile iştigal eylemiştir.

Sonra üstadımın tarihçe-i hayatını düşündüm. Baktım, dört mühim noktada tevâfuk ediyorlar:

Birincisi: Hazret-i Mevlâna 1193’te dünyaya gelmiş. Üstadım ise 1293’te. Tam Mevlâna Hâlid’in yüz senesi hitam bulduktan sonra dünyaya gelmiş.

İkincisi: Hazret-i Mevlâna’nın tecdid-i din mücâhedesine başlangıcı ve mukaddemesi, Hindistan’ın payitahtına 1224’te girmiş. Üstadım ise aynen yüz sene sonra, 1324’te Osmanlı Saltanatının payitahtına girmiş, mücahede-i ma’nevîyesine başlamış.

Üçüncüsü: Ehl-i siyaset, Hazret-i Mevlâna’nın fevkalâde şöhretinden tevehhüm ederek diyar-ı Şam’a nakl-i mekân ettirilmesi, 1238’te vaki’ olmuştur. Üstadım ise aynen yüz sene sonra 1338’de Ankara’ya gidip, onlarla uyuşamayıp; onları reddederek, küserek tekrar Van’a gidip, bir dağda inziva ederken 1338 senesini müteakib, Şeyh Said hâdisesinin vukuu münâsebetiyle ehl-i siyasetin vehmine dokunmuş. Üstadımızdan korkarak Burdur ve Isparta Vilâyetlerinde dokuz sene ikamet ettirilmiş.

Dördüncüsü: Hazret-i Mevlâna Hâlid, yaşı yirmiye bâliğ olmadan evvel allâme-i zaman hükmünde, fuhûl-ü ulemânın üstünde görünmüş, ders okutmuş. Üstadım ise; tarihçe-i hayatını görenlere ve bilenlere ma’lûmdur ki; on dört yaşında icâzet alıp a’lem-i ulemâ-i zamanla muarazaya girişmiş, on dört yaşında iken, icâzet almaya yakın talebeleri tedris etmiştir.

Hem Hazret-i Mevlâna Hâlid neslen Osmanlı olduğu ve Sünnet-i Seniyeye bütün kuvvetiyle çalıştığı gibi, üstadım da Kur’ân-ı Hakîm’e hizmet noktasında, meşreben Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’in arkasın-dan gidip, Hazret-i Mevlâna gibi, Risâle-i Nur eczalarıyla -bütün kuvvetiyle- Sünnet-i Seniyenin ihyasına çalıştı.

İşte bu dört noktadaki tevâfukat, tam yüz sene fasıla ile Risâle-i Nur’un takviye-i din hususundaki te’sirâtı; Hazret-i Mevlâna Hâlid’in Tarîk-ı Nakşiye vasıtasıyla hizmeti gibi azîm görünüyor. (Hâşiye).

Üstadım kendine âid medh ü senayı kabul etmiyor. Fakat Risâle-i Nur, Kur’âna âid olup, medh ü sena Kur’ân’ın esrarına âidtir. Yalnız üstadımla Hazret-i Mevlâna’nın birkaç farkı var:

Birisi: Hazret-i Mevlâna, zülcenaheyndir. Yâni hem Kadirî, hem Nakşî tarîkat sâhibi iken, Nakşîlik Tarîkatı onda daha gâlibdir. Üstâdım bilakis Kâdirî meşrebi ve Şâzelî mesleği daha ziyâde onda hükmediyor. Ben üstadımdan işittim ki: Hazret-i Mevlâna Hindistan’dan Tarîk-ı Nakşî’yi getirdiği vakit, Bağdad dâiresi Şah-ı Geylanî’nin ba’de-l memat hayatta olduğu gibi, taht-ı tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlâna’nın ma’nen tasarrufu -bidâyeten- cây-i kabul göremedi. Şah-ı Nakşibend ile İmâm-ı Rabbânî’nin ruhaniyetleri Bağdad’a gelip Şah-ı Geylanî’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki; “Mevlâna Hâlid senin evlâdındır, kabul et!” Şah-ı Geylanî, onların iltimaslarını kabul ederek Mevlâna Hâlid’i kabul etmiş. Ondan sonra Mevlâna Hâlid birden parlamış. Bu vakıa; ehl-i keşifçe vaki’ ve meşhud olmuştur. O hâdise-i ruhaniyeyi, o zaman ehl-i velâyetin bir kısmı müşahede etmiş, ba’zı da rü’ya ile görmüşler. Üstadımın sözü burada hitam buldu.

İkinci fark şudur ki: Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor. Yalnız Risâle-i Nur’u merci’ gösteriyor. Hazret-i Mevlâna Hâlid’in şahsiyeti, kutbü’l-irşâd, mercii’l-has ve’l âmm olmuştur.

Üçüncü fark: Hazret-i Mevlâna Hâlid, zülcenâheyndir. Fakat zamanın muktezasıyla ilm-i tarîkatı ve Sünnet-i Seniyeyi esas tutmak cihetiyle tarîkatı daha ziyâde tutmuşlar. O noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise; şu dehşetli zamanın muktezâsıyla ilm-i hakîkatı ve hakâik-i îmaniye cihetini iltizam ederek, tarîkata üçüncü derecede bakmışlar.

Elhasıl: Baştaki hadîs-i şerifin “her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddidi gönderiyor” va’d-i İlâhîsine binaen, Hazret-i Mevlâna Hâlid, -ekser ehl-i hakîkatın tasdikiyle- 1200 senesinin yâni onikinci asrın müceddididir. Mâdem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevâfuk ederek Risâle-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş. Kanaat verir ki -nass-ı hadîs ile- Risâle-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.

Benim üstadım dâima diyor ki: “Ben bir neferim, fakat müşir hizmetini görüyorum. Yâni kıymet bende yoktur. Belki Kur’ân-ı Hakîm’in feyzinden tereşşuh eden Risâle-i Nur eczaları, bir müşiriyet-i ma’nevîye hizmetini görüyorlar.”

Üstadımı kızdırmamak için şahsını senâ etmiyorum.

Şamlı Hâfız Tevfik
---------------------
(Hâşiye): Mâdem Hazret-i Mevlâna Hâlid, milyonlar etba’larının ittifak-larıyla müceddiddir ve baştaki hadîs-i şerifin bir mâsadakıdır. Ve mâdem tam yüz sene sonra, dört mühim cihet-i tevâfukla beraber Risâle-i Nur aynı vazifeyi görüyor. Demek nass-ı hadîs ile, Risâle-i Nur eczaları tecdid ve tak-viye-i din vazifesini görüyorlar.
Səs yoxdur