Barla Lâhikası | Mektub 147 | 154
(154-154)

(Sabri Efendi’nin bir fıkrasıdır)

Eyyühe’l-Üstad!

Kelâmullahi’l-Azizi’l-Mennân olan Hazret-i Kur’ân, şeâir-i İslâmiyenin hâdimlerini cenâh-ı himaye ve re’fetine alarak, -bu def’aki hâdise-i elîmede- bir seneden beri mülhidlerin çevirdikleri plânlarını akîm bırakıp, zâhiren üç kardeşimizi beraet ve ma’nen milyonlar mü’min muvahhidînin zümresine nişane-i beraatini bahş ve mülhidlere ebediyet ve ezeliyeti izhâr ile kendini müdâfaa ve hâdimlerini muhafaza ve himaye ettiğini ve edeceğini göstermekle, Kur’ân hâdimlerinin kulûbu, behçet ve sürura müstağrak olarak, ilerlemek istedikleri hâlîsane emel ve gâyelerinde adımlarını daha ziyâde uzatmaya ve dâirelerini daha ziyâde tevsi’e başlamışlardır.

Aziz Üstadım, Cenâb-ı Kibriyanın mahzâ bir lütuf ve nihayetsiz bir kerem ve ihsanı olarak Nurlar Külliyatı, bu abd-i pürkusur gibi nice gâfillere ihsan buyurularak, sürekli yağmurların arz üzerinde tathirat yaptığı gibi; Nurlar mahallesinde şu asr-ı dalâlet ve devr-i bid’atte çirkâb-ı hayat-ı maddiye bataklığına batan bu âciz kula, “Zararın neresinden dönsen kârdır” ders-i ikazını vererek hamden sümme hamden zulmet vâdisinden çıkararak şâhika-i Nur’a yetiştirmişti.

Her nasılsa bir sene evvel “Ey Sabri! Belki hubb-u câha meyledersin, olur ki o cihette bir arzu uyandırır. Gel o bedbahtların bulanık havuzcuğuna bir daha dal, çık.” denildi. Elhamdülillâh selâmet çıktım. Bundan halâsım nazar-ı fakirânemde pek ehemmiyetli bir kurtuluştur.

Talebeniz Sabri


Səs yoxdur