Barla Lâhikası | Mektub 159 | 166
(166-166)

(Yeni mühim bir kardeşimiz Müftü Ahmed Feyzi Efendi’nin fıkrasıdır.)

(Bu fıkra çendan şahsıma bakıyor. O zât şahsımı görmemiş; dellâllığım eseri olan risâleleri gördüğünden, haddimden pek çok fazla olan senâ ve medhi, risâlelere ve esrar-ı Kur’âna aid olduğu için kabul ettim.)

Hamd-i bînihaye Kerîm-i Müteâl’e, salât ü selâm Habib-i Zülcelâl’e ve onun âl ve ashabına.

Ey bâkiye vâsıl olmuş fâni! Ve ey matlubun bâb-ı rahmetînde oturan mahbub! Ve ey derecâtın ekmeli olan sıfat-ı abdiyete sülûk edebilmiş bahtiyar! Ve ey Şems-i Tâbân-ı Zülcemal’in karanlıklara aksettirdiği ziyâ-yı hidâyet! Ve ey Habib-i Kuddüs’ün tarîk-ı ulviyetinde karanlıkları yararak uçan şahab-ı şaşaanisâr! Hatiat ve masiyet deryasının korkunç dalgaları arasında inleyen, Hâlık-ı Kerîm’in bunca iltifatını nankörlükle karşılamaktan başka bir vaziyeti bulunmayan bu ednâ-yı mevcûdât, nâil olduğun derece-i makbuliyetten bir katresinin olsun, kendine ihdâsını senin şevket ve kereminden bekliyor. Ne olur beni kendine alıp, hizmetinle müşerref kılsan. Ne olur, Habib-i Kibriya’ya benim de kendisinin hizmetine intisabım için ve onun uşşâkının asgarı ve hikmet ve nurunun dellâlı olmaklığım için yalvarsan ah!...

Her an ayaklarının altını öpmek

ateşiyle mütehassir ve nâlân,

ahkar-ı mahlûkat

Ahmed Feyzi


Səs yoxdur