Barla Lâhikası | Mektub 172 | 179
(179-179)

(Husrev, Üstadının kendi hakkında hiddetini zannedip, bir mes’eleye dâir, müteessiren yazdığı mektubundan bir fıkradır.)

Sevgili ve Kıymetdar Üstadım!

Mektubunuzun mütalâasından mütevellid teessüratım arasında, kalbime çok havâtır hutur ediyordu. Her tarafı ve her hâli kusur ve ayıpla dolu talebiniz, sevgili üstadının ayaklarının altına varlığını sermişti. Belki her gün, bu şiddetten daha büyük bir şiddetle muamele görse ve hatta üstadı uğrunda, yüzbin hayatı olsa hepsini bile vermeye bilâ tereddüd hâzır olduğunu, sûrî değil, kalbî bir itirafla müheyyadır.

Mücrim talebeniz senelerden beri Hâlikından bir hâmi istiyordu. Baştan aşağıya kadar siyahlıklarla dolu olan defter-i a’mâlim tedkik edilse, bu hususta ne kadar tazarru’ ve niyazım vardır ve ne kadar gözyaşlarım bulunacaktır. Kur’ânî hizmet uğrunda, arzın sekenesi kadar hayatım olsa, her birisini feda etmeyi, ne büyük saâdet ve şeref kabul etmişim.

Ey sevgili üstadım! Ey kıymettâr hocam! Ey senelerden beri aradığım muhterem mürşidim! Ey aziz dellâl-ı Kur’ân!

Izdırablarımın sürûra inkılâp etmekte olduğunu hissediyorum. Uzakta olanın kusuru görülmez, tokat yakında olana vurulur. Kalbim bu cümlelere (Hâzâ min fadli rabbî) diyor. Fakat dimağımdan silinmeyen bir şey varsa o da aziz üstadımın elemlerine iştirâk etmek idi.

Muhterem mürşidim: Kimin haddi var ki, risâlelerin birisine el uzatsın veyahut bir sahifedesine dil uzatsın, veyahut bir cümlesini tenkid etsin, veyahut bir kelimesine, hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.

Bilâ istisna her ferd istihsan ederken, böyle bir şey yapmak için, bu cür’eti kimden alayım. Yok, sevgili üstadım, müsterih olunuz, senelerden beri çekmekte olduğunuz, kal’abend cezasından pek şedid azâbınıza, bir başka ve mühim elem katılmasına taraftar olanlara, bir parça meyletmek şöyle dursun, belki bu hâlin şiddetle ve belki fedâisi olarak aleyhte olduğuma, vicdanımın tasdikı kâfi bir şâhiddir.

Ahmed Husrev


Səs yoxdur