Kastamonu Lahikası | Mektup 6 | 13
(12-14)

Evet, bu asrın ehemmiyetli ve ma’nevî ve ilmî bir mürşidi olan Risâle-i Nur’un he’yet-i mecmûası, sâir şahsî büyük mürşidler gibi kendine muvafık ve hakîkat-ı ilmiyeye münâsib olarak, birkaç nevide ve bilhassa hakaik-i îmâniyenin izhârında, intişarında azîm kerâmetleri olduğu gibi; üç kerâmet-i zâhiresi bulunan Mu’cizat-ı Ahmediye, Onuncu Söz ve Yirmi dokuzuncu Söz ve Âyet-ül Kübra gibi çok risâleleri dahi herbiri kendine mahsus kerâmetleri bulunduğunu çok emâreler ve vakı’alar bana kat’î bir kanaat vermiş. Hattâ sekeratta bulunan talebelerine îmânını kurtarmak için bir mürşid gibi yetiştiğine müteaddid vakı’alar şübhe bırakmıyor.

—Bir saat tefekkür, bir sene ibâdet-i nafile hükmünde... Bir misali “Nur’un Hizb-i Ekberidir” diye müşahede ettim ve kanaat getirdim. (Hâşiye)

Sizlere Risâlet-in-Nur’un Hizb-i Ekber’ini ve Kur’anın Hizb-i A’zamını göndermek isterdim. Fakat Hizb-i A’zam çok uzun olduğundan yazdıramadım. Hizb-i Ekber ise, tercüme etmek istedim; şimdilik vazgeçtim.


Hâşiye: Âyet-ül Kübra’nın üçüncü menzilinin başında, Ahmed-i Farukî Risâle-i Nur hakkında demiş ki: “Mütekellimînden biri gelecek, bütün hakaik-i îmâniye-yi kemâl-i vuzuh ile beyan ve isbat edecek.” Zaman isbat etti ki; o adam, adam değil belki Risâle-i Nur’dur. Ehl-i keşf Risâle-i Nur’u, ehemmiyetsiz olan tercümanı sûretinde keşiflerinde müşahede etmişler, bir adam demişler.

Dinle
-