bu asra dahi hitab eden o cümle-i kudsiye ma’nayı işârisiyle der ki: “Senin dinin ve İslâmiyet’in ve Kur’anın ve ehl-i hak ve hakîkatın cebbar düşmanları olan dünyaperest ve dünyanın menfaatı için mukaddesatı çiğneyen o ashab-ı dünyaya senin Rabbin nasıl tokatlarla cezalarını verdiğini görmüyor musun? Gör, bak!” diye ma’nayı işârisiyle, bu cümle aynen makam-ı cifrîsiyle tam bin üç yüz elli dokuz tarihiyle aynen âfât-ı semâviye nev’inde semâvî tokatlarla İslâmiyet’e ihânet cezası olarak, diye ma’nayı işâri ifade ediyor.
Yalnız
yerinde
gelir. “Fil” kalkar, “Dünya” gelir. (Hâşiye 1)
TAHLİL:
İki sekizyüz. İki dörtyüz. İki , bir , bir , bir yüz. Tenvin vakf olmadığından dur, elli. Bir , bir , bir (medde Elif) dokuz. Mecmuu, bin üç yüz elli dokuz. : sekiz yüz, seksen, dört yüz; iki yirmi; iki altmış. Tenvin vakfa rast gelmiş, sayılmaz. Yekûnü, bin üç yüz altmış.
İki , bir sekiz yüz. İki , iki iki yüz. İki bir yüz. Bir bir yüz altmış. Dört , üç elif, bir , bir yirmi dokuz. yerine gelen daki iki , bir elif dokuz. Bir elli. Bir , on. Bir elif, bir. Bu yekûn, bin üç yüz elli dokuz , eğer okunmayan elif sayılmazsa bin üçyüz elli sekiz eder. Hem arabî, hem rûmî tarihiyle bu semâvî tokatların ayrı ayrı çeşitlerinin zamanlarına tevafuk ile parmak basıyor. (Hâşiye 2) Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dualar eylerim.
Kardeşiniz
Said Nursî
Hâşiye 1: Bu “Fil” lafzı kalkmasının sırrı: Eski zamanda dehşetli Fil-i Mahmudî azametine, heybetine dayanmış, hücum etmişler. Şimdi ise dünya servetine ve malına ve o servetle filolar teşkil edip, hattâ kırk milyon bir millet, o fil gibi filolarla dört yüz milyonu esaret altına almış ve Avrupa medeniyetçileri medeniyetin mehasiniyle, iyilikleriyle, menfaatleriyle değil, belki medeniyetin seyyiatıyla ve sefâhetiyle ve dinsizliğiyle üç yüz elli milyon müslümanların her tarafta hâkimiyetlerini imha edip istibdâdına serfüru’ etmiş ve bu mûsîbet-i semâviyeye sebebiyet vermiş. Ve dünyaperest gaddar zalimler, zulümlerine ceza olarak tokatlar gelmeye ve fakir ve ma’sûmlar ve mazlumlara, fâni mallarını ve hayatlarını âhiretlerine çevirmek ve kıymetdar eylemek ve dünyadaki günahlarına keffaret-üz zünûb etmeye kader-i İlâhîye fetva verdiler. Ben bir buçuk senedir dünyaperestlerin bu musîbette vaziyetlerini ve safhalarını ve ikinci harb-i umumî sahifelerini kat’iyyen bilmiyorum. Fakat iki sene evvelki vaziyetleri, bu sûre-i kudsiyenin ma’na-yı işâri tabakasından gelen tokatlar, tam tamına onların başlarına iniyorlar ve sûrenin bir ma’nayı işârisini tam tefsir ediyor.
Hâşiye 2: Evet bu tokattan, pürşer beşer şirkten şükre girmezse ve Kur'an'a tarziye vermezse, melâike elleriyle de ahcâr-ı semâviye başlarına yağacağını bu sure bir ma’nâyı işâri ile tehdid ediyor.