Kastamonu Lahikası | Mektup 48 | 74
(74-76)

Hem şimdilik bazı ülemanın yeni eserlerinde meslek ve meşreb ayrı ve bid’atlara müsaid gittiği için, Risâlet-in-Nur zındıkaya karşı hakaik-i îmâniyeyi muhafazaya çalışması gibi, bid’ata karşı da huruf ve hatt-ı Kur’an’ı muhafaza etmek bir vazifesi iken; has talebelerden birisi bilfiil huruf ve hatt-ı Kur’aniyeyi ders verdiği halde, sırrı bilinmez bir hevesle, huruf ve hatt-ı Kur’aniyeye ilm-i din perdesinde te’sirli bir sûrette darbe vuran bazı hocaların darbede isti’mal ettikleri eserleri almışlar. Haberim olmadan dağda şiddetli bir tarzda o has talebelere karşı bir gerginlik hissettim. Sonra îkaz ettim. Elhamdülillah ayıldılar. İnşâallah tamamen kurtuldular.

Ey kardeşlerim! Mesleğimiz, tecavüz değil, tedafü’dür, hem tahrib değil tamirdir, hem hâkim değil mahkûmuz. Bize tecavüz eden hadsizdirler. Mesleklerinde elbette çok mühim ve bizim de malımız hakîkatlar var. O hakîkatların intişarına bize ihtiyaçları yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. Biz onların yardımlarına koşmamızla, omzumuzdaki çok ehemmiyetli vazife zedelenir ve muhafazası lâzım olan ve birer taifeye mahsus bir kısım esâslar ve âlî hakîkatlar kaybolmasına vesîle olur.

Meselâ: Hâdisat-ı zamaniye bahanesiyle Vehhabîlik ve Melâmîliğin bir nev’ine zemîn ihzar etmek tarzında, yani ruhsat-ı şer’iyeyi perde yapıp eserler yazılmış. Risâlet-in-Nur gerçi umuma teşmil sûretiyle değil; fakat her halde hakîkat-ı İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esâs-ı velâyet ve esâs-ı takva ve esâs-ı azimet ve esâsât-ı Sünnet-i Seniyye gibi ince fakat ehemmiyetli esâsları muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zarûretle, hâdisatın fetvalarıyla onlar terkedilmez.

Dinle
-