İkinci Cihet: Resmî i’lânıyla, Allah’a istinad edip dinsizliği kaldıracağım, İslâmiyet’i ve İslâmları himâye edeceğim diyen bir hükûmet yüz milyon küsur iken, dört yüz milyona yakın nüfusa hükmeden bir diğer devlete ve dört yüz milyon nüfusa yakın ve onun müttefiki olan Çin’e ve Amerika’ya ve onlar ise zahîr ve müttefik oldukları olan bolşeviklere galibane, öldürücü darbe vuran o hükûmetteki muharib cemaatin şahs-ı ma’nevîsi ile, mücadele ettiği dinsizlerin ve tarafdarların şahs-ı ma’nevîleri tecessüm etse, yine minare boyunda bir insana nisbeten küçük bir insana nisbeti gibi olur. Bir rivâyette, “Deccal dünyayı zabteder” ma’nası; ekseriyet-i mutlaka ona tarafdar olur demektir. Şimdi de öyle oldu.
Üçüncü Cihet: Eğer Küre-i Arz’ın dört kıt’aları içinde (Hâşiye) en küçüğü olan Avrupa’nın ve bu kıt’anın da dörtte biri olmayan bir hükûmetin memleketi; ekser Asya, Afrika, Amerika, Avusturalya’ya karşı galibane harbederek Hazret-i İsa’nın vekaletini dava eden bir devletle beraber dine istinad edip çok müstebidâne olan dinsizlik cereyanlarına karşı semâvî paraşütlerle muharebe ve mücadele eden o hükûmet ile ötekilerin şahs-ı ma’nevîleri insan sûretine girse; ceridelerin eskiden beri yaptıkları gibi, devletlerin kuvvetlerini ve hükûmetlerin derecelerini göstermek nev’inden o ma’nevî şahıslar dahi rûy-i zemîn ceridesinde, bu asır sahifesinde birer insan sûretinde tersim ve tasvirleri gibi temessül etseler; aynen ve tam tamına hadîs-i şerifin mu’cizane ihbar-ı gaybî nev’inden beyan ettiği hâdise-i âhirzamanın tam bir ma’nası çıkıyor.
Hattâ şahs-ı İsa’nın (A.S.) Semâvattan nüzûlü işaretiyle bir ma’nayı işârisi olarak, Hazret-i İsa’yı (A.S.) temsil ederek ve nâmına hareket eden bir taife dahi, şimdiye kadar işitilmemiş ve görülmemiş bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir belâ-yı semâvî gibi nüzûl ettiriyor, düşmanların arkasına indiriyor. Hazret-i İsa’nın nüzûlünün maddeten bir misalini gösteriyor.
Evet hadîs-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa’nın semâvî nüzûlü kat’î olmakla beraber; ma’nayı işârisiyle bu hakîkata da mu’cizane işaret ediyor.
Küçük Hüsrev olan Feyzi ve Emin’in suali ve ilhahlarıyla bazı bîçârelerin îmânlarını şübehâttan muhafaza niyetiyle bu mes’eleye dâir yalnız bir-iki-üç satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyârımız haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece bıraktık. Kusura bakmayınız, bu fıkra da tashihe ve dikkate vakit bulamadık, müşevveş kaldı.
Hâşiye: Avusturalya nazara alınmamış.