Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 6 - 7 | 8
(8-8)
(6)

Bu hâdise te’siriyle ben kendimi ma’sûm kardeşlerime rıza-yı kalb ile feda etmeye kat’i azm u cezmettiğim ve çâresini fikren aradığım vakitte, “Celcelûtiye” yi okudum. Birden hatıra geldi ki, İmam-ı Ali Radıyallahü Anh: “Yâ Rab! Aman ver!” diye duâ etmiş; inşâallah, o duânın sırriyle selâmete çıkarsınız.

Evet Hazret-i Ali Radıyallahü Anh, “Kaside-i Celcelûtiye”de iki sûretle Risâle-i Nur’dan haber verdiği gibi, “Âyet-ül-Kübrâ Risâlesi”ne işâreten


der. Bu işârette îmâ eder ki: “Âyet-ül-Kübrâ” yüzünden ehemmiyetli bir musîbet Risâle-i Nur talebelerine gelecek ve “Âyet-ül-Kübrâ” hakkı için o ve “musîbetten şâkirdlerine aman ver.” diye niyâz eder, o risâleyi ve menbaını şefaatçı yapar. Evet, “Âyet-ül-Kübrâ Risâlesi” nin tab’ı bahânesiyle gelen musîbet aynen o remz-i gaybîyi tasdik etti.

Hem o kasîdede, Risâle-i Nur’un mühim eczalarına, tertibiyle işâretlerin hâtimesinde, mukabil sahifede der:

Yâni: “İşte Risâle-i Nur’un sözleri, hurufları ki, onlara işâretler eyledik. Sen onların hassalarını topla ve ma’nalarını tahkik eyle. Bütün hayır ve saadet, onlarla tamam olur.” der. “Hurufların ma’nalarını tahkik et.” karinesiyle ma’nayı ifade etmiyen hecaî harfler murad olmayıp, belki kelimeler ma’nasındaki “Sözler” namiyle risâleler muraddır.


Said Nursî


* * *

(7)

Aziz, Sıddık Kardeşim Re’fet Bey!

Senin âlimane suallerin Risâle-i Nur’un “Mektûbât” kısmında çok ehemmiyetli hakîkatların anahtarları olmasından senin suallerine karşı lâkayd kalamıyorum. Bunun kısa cevabı şudur:

Ses Yok